ÇİFTE SALÂ, ÇİFTE EZAN;
OLABİLİR BÂZAN!
Dünkü Cumâ yine hareketli ve de bereketli geçti. Tabiî, bana göre! Bilmem, siz ne dersiniz? Arz edeyim isterseniz: Ancak, öncelikle, Avrupa Birliği’ne giriyoruz mu ne, onların âdeti olan 1 Nisan şakası niteliğinde tezâhürler de olmadı değil! Ama, olsun; o da bir hareket değil mi sonuçta?
“Ne gibi?” derseniz; Saat 11.00’e doğru, mûtad olduğu veçhile salâ okundu. Saat değişikliği öncesi alışkanlık eseri olan bu okuyuşun üzerine 12.00’de bir daha okundu. Sizin anlayacağınız, çifte salâlı bir cumâ oldu dünkü gün. Aslında 2. sine gerek yoktu. Ama, vatandaş çok mırıldanmış olmalı ki, tekrarlanması uygun görüldü herhâlde.
Milletin eline koz geçmesin yoksa! Bunda ne var yâni? Câmi önlerinden geçerken bu meseleyi tartışanları, yargılamaya kalkanları gördüm. Yadırgadım ve tepki koydum. Salâ, daha erken verilmişse mahzuru ne? Çok çok da câmiye biraz daha erken gelmiş olursun. Daha iyi ya; sohbet dinler, istifâde edersin.
Ben, niyet kurduğum veçhile Muharrem Câmii’ne giderken yolda Tâlip CAN Bey’le karşılaştım. YeniMahalle Câmii’ne va’za gidiyordu. Mutlakâ, başka hocalar da başka câmilere… Ali Düzgün Hoca ya da diğerleri, kimler nerede bu hafta acabâ? Akyazı’da mı, Meydan’da mı, yoksa Ahmet Cemâl’de mi?
Söylemek istediğimiz, Ordu Müftülüğü’nün yeni uygulamasında, her câmide ayrı konuşmalar yapılıyor. Ya, oradaki görevli konuşacak, ya da müftülüğün organizesiyle vâizler ve uygun görülen hocalar kürsüye çıkacak. İrşada önem veriliyor yâni. Cemaatin yapacağı da sâdece dinlemek. Onu da çoğu defâ yapmıyoruz. Dışarıda laklakla vakit geçiriyoruz.
Her neyse. Dönüp tekrar İmam-Hatip Lisesi Câmii’ne geldim. Her zaman olduğu gibi cıvıl cıvıl. Etraf, Cumâ Çarşısı âdetâ. Alışveriş, sohbet-muhabbet, şaka-şamata canlı.
İçeri girdiğimizde Abdülkadir Hoca, sohbete başlangıç duasını okuyordu. Çok güzel konulara temas etti. Son okuduğu Hadîs-i Şerif’i yorumlarken, herkesin bulunduğu yerde insanlara karşı durumunun ne olduğunu kendi kendine sorgulamasının önemine vurgu yapıyordu.
İnsanlara nasıl davranıyoruz? Onların bizimle ilgili şahâdetleri ve intibâları nasıl? Evde çocuklarımıza, eşimize, işyerimizdeki arkadaşlarımıza, komşularımıza vs. bir insan gibi mi davranıyoruz, yoksa canavar gibi mi? Evde terör havası mı estiriyoruz, yoksa olması gereken İslâmî ve de insânî bir hava mı? Merhametli miyiz, yoksa zâlim, ya da gaddar mı? Kısaca, bizimle ilgili olan her varlığın bizimle ilgili yargıları hak katında çok önem arz ediyor.
Konuşmanın finâlini bu eksen oluştururken, vakit gelmesine rağmen, bir türlü ezan sesi gelmiyordu. Derken, 10 dk. geçince, Nedim Hoca, o neredeyse mikrofona ihtiyâç duymayan gür sesiyle bir ezan okudu.
Düşündüm, neden minâreden değil diye; ve bunun daha da garip bir şey olacağı kararına vardım. O zaman, her zaman olduğu gibi, her yandan duyulacak olan bu dâvûdî ses, soru işâretlerine sebep olur, diğer câmilerde namaza durmuş olanların dikkâtini dağıtırdı. Merkezî sistemde bir aksama olmuş, dolayısıyle okunan ezan buraya intikâl etmemişti. Mesele bundan ibâretti.
Ama tüm bunlar olağan şeyler. Yeni saat sistemine geçişin aksaklıkları. Ve de insanlık hâli. Bir de teknik aksaklık eklenince, böyle durumlar çıkabiliyor ortaya. Yalnız, bilhassa cumâlarda, merkez beklenmeden, yerinden ezan okunmalı. Bu, prensip hâline gelse daha iyi olur gibi gözüküyor.
İmam-Hatip Lisesi Câmii’nin bir durumunu bu defâ iyice fark ettim ki, giriş ve de bilhassâ çıkış trafiği çok sıkışık. Namaz sonrası çıkış dakîkalarca sürüyor. Kapılar yeterli değil. Üst kattan arka yola, ya da yandan yan yola bir çıkış yapılmalı. Daha doğrusu, iyi bir mîmar, tüm bu durumları göz önünde bulundurarak, Kur’an Kursu, Çay Ocağı, Şadırvan, tuvalet, musallâ vs. bölümlerini bir arada ve çevre düzenlemesini de katarak İmam-Hatip Câmii Külliyesi’ni yeniden projelendirmeli.
Bunun âcil olduğunu, o çevrenin ve de okulun, İmam-Hatip adı ve misyonunun şânına yakışacağını düşünüyorum. Her iki görevli arkadaşımız da görev heyecanına sâhipler. Buranın bu zamana kadar gözde bir câmi hâline gelmesinde, bildik bileli burada görev yapan Nedim Hoca’nın katkıları inkâr edilemez. Abdülkadir Hoca’yı da Karşıyaka’dan biliyoruz. Orada, büyük konferans ve kültür salonu bile var. Buraya da çok katkıları olacağı, buraya yepyeni bir çehre kazandıracağı şüphesiz. Zâten ön girişimlerin yapıldığı, durumun müftülüğe intikâl ettirildiği, konunun gündemde olduğuna dâir bilgiler de geldi kulağımıza o gün ki, çok güzel olur.
Başka şeyler yazacakken, ve de bunlar hiç hesapta yokken klâvyenin tıkırtısı bizi buralara sürükledi. Asıl, dün öğleden sonra gelişen ve sıcağı-sıcağına yazmayı düşündüğüm fotoğraflı konuyu, söz vermiş olmak için gününü de belirterek salıya bırakıyor, yazmalarımızın-çizmelerimizin, gezmelerimizin-tozmalarımızın hayırlı, bereketli olması dileğiyle, sevgi ve saygılarımızla berâber, mutluluklarla dolu başarı dileklerimizi sunuyoruz ves’selâm…