YER SOFRASI, GÖK KUŞAĞI…
Önceki gün, başta ara veren yazarlarımız olarak herkese seslenen YAZIYA DÂVET başlıklı çağrımız meğerse bir nevî önseziymiş. Hiss-i kablel’vukû denen şey yâni. Bizim dileklerimizi dillendirdiğimiz saatlerde yazılar kaleme alınmışmış. Yukarki yazının yayınlandığı günün akabinde iki yazarımızın birden yazısı düştü sitemize ve dünkü gazetede yer aldı. Gazete olarak sevindik. Ayten Hanım, yazıları yazdıktan sonra bizim yazımızı görmüş ve belki de biraz da bu tevâfukun sıcaklığıyla gazetemizin sitesine ayrıca bir de bir bilgi notu göndermiş. Kendisine, güzel yazılarından ayrı olarak, bu ilgili tavrından dolayı da ayrıca teşekkür ediyoruz. Dilek, temennî ve duâlarına da katılıyoruz. Mesaj şöyle:
“Selamün aleyküm,
Az önce Nuri beyin yazısını okuyunca bu satırları yazmak vacip oldu. Kendisine selamlarımı yolluyorum. Bu vesile ile elimde yayına uygun görürseniz bi kaç yazım var onları göndermek istedim. Yazıya ara verme sebebim ise kendimi fazla tekrar ettiğim ve biraz okuma dönemine girmem gerektiğine inandığım içindi. Bu arada kızımın doğumu var önümüzdeki ay. Hayat akışı her ne kadar beni yazıdan uzaklaştırır gibi oluyorsa da bırakmış değilim inşallah. Yazdıkça göndermeye çalışırım. Tabii ki yeni kalemler bulmanıza da ayrıca duacıyım. Gayretlerinizle yerli basında yerinizin en önlerde olacağına inanıyorum.
Selam ve dua ile. Yazıları ayrıca gönderiyorum.”
Ayşe Aydın Hanım da YENİDEN MERHABA dedi. Biz de kendisine, “yeniden hoş geldiniz!” diyoruz. İlgiyle okunan yazılarını, yeni dönemde öngördüğü insan hikâyeleri ekseninde renklendirmesini diliyoruz. Bizim daha ilk başlarda kendisini yazmaya dâvetimizde de o espri vardı zâten. Merakla bekliyoruz.
Bu arada, bayanlarımız birer anne olmaları hasebiyle sorumlulukları daha ağır. Daha doğrusu, sorumluluklar belki görüntüde eşit ama, kadınlar daha hassas ve ilgili oldukları için kendilerini yükün altına daha bir iştahla atılmış gibi algılıyorlar olayı. Birisinin oğlu nişanlanmış, diğerinin kızı doğum yapacakmış. Rabbim, çocuklarının da, torunlarının da güzel günlerini göstersin. Rabbim cümleleri iyilerden eyleyip, hayat yolculuğunda da iyilerle karşılaştırsın.
Ayten Hanım’ın yazılarına burada zaman zaman değiniyoruz. Ayşe Hanım da o formata doğru evrilecek gibi gözüküyor. Yerel târih ağırlıklı portre yazılarını bekliyoruz. Aslında, bu noktada, Ayten Hanım’ın nostaljik örnekleri var. Oradan aldığım cesâretle, TESK’teki panel sonrası, kendisine, orada birlikte gördüğüm anne-babasını yazmasını söyleyecektim. Paragrafı yazdım ama, sonra yazıya koymadım, erteledim. Nasip bu güneymiş.
Bizim büyüklerimiz çok farklı. Onlar çilelerin, sıkıntılı dönemlerin insanları. Bizler onlara nispetle hazırcı bir nesiliz. Onun için hiçbir şeyin farkında değiliz. Onların yaşadıkları filimlerden, tiyatrolardan çok öte, gerçekliği olan ve etkileyici, ibretli şeyler. Onların kayıt altına alınması gerekir. Yarınlar adına, gelecek adına.
Başta Ayten Hanım’ın olmak üzere, herkesin büyüklerinden bir kitap çıkarmak mümkün. Kendilerinin kalem ve uslûbuna güvendiğimiz için bunu öncelikle ondan istiyoruz. Meselâ bu benim işim değil. Her gün fıkra yazıları yazmakta zorlanmıyorum ama, bunu göze alamıyorum. Meselâ Muzaffer Bey bu anlamda velut. 1-2 ayda bir biyografiyi rahatlıkla yazabiliyor. Duyduğum kadarıyle, Osman ALTAŞ Biyografisi bitmek üzere.
Gerçi, insan kendi çevresini yazamıyor. Şurada yazarken bile, kendisinden, çevresinden söz etmesi sanki hoş olmuyor gibi. Biz, samîmiyet deyip, yarına doğal notlar deyip yazıyoruz da okuyucu nasıl karşılıyor bilemiyoruz. Ama, çok ta düşününce hiçbir yere varamıyoruz. Böylesi gel-gitlerle birlikte yol almaya çalışıyoruz.
Ne diyecktim? Meselâ, kendimizden örnek vermek gerekirse, babam da konuşturulsa kitaplık çapta materyâl çıkar ortaya. Dayım, amcam vs. sizler için de bu böyledir. Ama, bunu bizler değil de başkaları yapabilir. Maalesef, toplumumuzda büyüklerle küçükler arasında hep mesâfe var. Fazla bir arada bulunabilme, muhabbet kurma geleneği yok.
Ama, bir şekilde birikimler değerlendirilmeli. İbretlik olacak, gelecek nesle mukâyese, ya da güzel dersler çıkarma imkânları sağlayacak hâtıralar gidenle gitmemeli. Geriye bir şeyler kalmalı. Mîras denilen şey yalnızca maddeden ibâret değil.
Umarım, iyi anlatamasak ta, merâmımız anlaşılmıştır. Başta, YENİDEN MERHABA diyerek müjdelerle gelen ve bizi yeryüzünün patırtı-kütürtüsünden uzaklaştırıp, gökleri hatırlatarak, GÖKKUŞAĞI ümit, renk ve güzelliklerine, ilâhî âlemlere götüren yazarlarımıza teşekkür ediyor, yüreklerine sağlık diyorum.
Sevgili okurlar! Bütün yazar arkadaşlarımız, personelimiz, müessese sâhiplerimiz ve siz okuyucularımızla birlikte daha hareketli ve bereketli bir yıl geçireceğe benziyoruz. Gelişmeler onu gösteriyor. Biz, hepimiz bir âileyiz. Birbirimize duâ edelim ve yardımcı olmayı da ihmâl etmeyelim inşâllâh…
Cümlemizin, cümlenizin, sonlu-sonsuz, cümle hayat yolları ve bahtı,
Hayırlı, uğurlu, bereketli ve açık olsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
31.12.2010