ORDU, MERKEZİNİ ARIYOR!
Her şehrin bir merkezi vardır. Yâni odak noktası.
Yâni, kâlbi niteliğinde bir mekânı.
Bir pergel misâli, bir ayağı sâbit olan bir yeri vardır.
Şehir sanki onun etrafında döner.
Onun etrafında şekillenir her şey.
Orayı baz alarak çizer kalemler çizeceklerini.
Ve orası esas alınarak şekillendirilir şekiller.
Adımlarını oraya göre atar herkes. İşini ona göre tutar.
Her mevzîlenen, oraya göre bir kıymet biçer kendi konumuna.
O merkez, şehrin özeti gibidir. Sembolüdür. Geleneğidir.
Kimliğidir bir bakıma. Mührüdür.
Referans aldığımızda bizi hiçbir zaman mahcup etmeyen
târihimize baktığımızda, medeniyetimizi incelediğimizde
bir şehir kuruluşunda ilk yapılan şeyin câmi olduğunu görüyoruz.
Daha sonra diğer birimler yapılıyor.
Yapılan yeni binâların caddeleri ya da sokakları dâimâ câmiye çıkar.
Pencereleri câmiyi görebilmek için can atar bu şehirlerde.
Her kapı minâreyi görmek ister, kiremitler ezan duymak ister.
Cumbalar, câmekânlar şerefelerle hasbihâl etmek isterler.
Câmi şehrin besmelesidir. Bereketidir. Mânevî dinamiğidir.
Bundan dolayı, Anadolu şehirleri için merkez dâimâ bir câmidir.
Tıpkı tüm İslâm Dünyâsının yüzünü Kâbe’ye dönmesi gibi.
Onda odaklanması ve etrafında saf tutması gibi tüm müslümanların.
Tıpkı bir suya taş atıp da dalga dalga hâlelerin oluşması gibi.
Kâlbinin orayla çarpması, nabzının orayla atması gibi.
Bundan dolayı bizim şehirlerimizde merkez dâimâ bir câmidir.
Bu gün Anadolu’muzda hangi şehre girseniz
Bir câmi karşılar sizi tüm tebessümüyle öne çıkarak.
Çünkü câmilerimiz Kâbe-i Muazzama’nın birer şûbesidirler.
Bundan dolayı kâlplerimiz câmilerle birliktedir dâimâ.
Duygularımız, düşüncelerimiz, hayâllerimiz onun mihverinde döner.
Mahalleler, semtler câmiye göre şekillenir.
Oralardan bakıp da buralara gelince şöyle bir soru geliyor akla:
Ordu’muz için Merkez neresidir acabâ?
Yukardaki değerlendirmeler ışığında şunları söyleyebiliriz:
Beylikler Döneminde kurulan şehre merkezlik eden
Eskipazar Câmii şimdilik şehrin kıyısında yer alıyor.
Zamanla bir külliye olarak merkez olmaya aday.
Ancak şu anki hâliyle merkez olarak hemen Orta Câmi akla geliyor.
Çünkü câmiin, Atik İbrâhim Paşa Câmii olan adını
hemen hemen kimse telâffuz etmiyor.
Orta Câmi denmesinin sebebi merkezde olmasındandır.
Bu tür merkez câmilere ya Çarşı, ya Orta, ya da
Ulu Câmi gibi pratik isimler takılarak merkezîliği ifâde edilmektedir.
Bu günkü duruma baktığımızda manzara şu:
Cumhûriyet yıllarına göre 10 misli artan nüfûsa göre Orta Câmi
Eski, merkez olma, çarşı câmii olma özelliğini kaybetti.
Vakit namazlarında bile cemaatin dışarı taştığı oluyor.
Üstüne üstlük şimdi bir de restorasyon yapılıyor.
Çok iyi de oluyor. Câmi aslına dönüyor. Sevimlileşiyor.
Orijinâline ilâve edilen fazlalıklardan kurtuluyor.
Ancak, câmiyle birlikte şehrin de aslına dönüp küçülmesi mümkün değil.
Şehir büyüyor, câmi küçülüyor yâni.
Bir de, câmiye, cemâate ve şehre nefes aldıracak o güzelim meydana da,
Vakıf isminin esprisiyle hiçbir açıdan örtüşmeyen
koskoca bir VAKIF İŞHANI yapılıyor.
Suç siyâsetin mi, Belediyenin mi; Ordu’ya has koordinesizliğin mi?
Her kiminse, önemli değil. Lâkin bu ayıp Ordu’ya yeter!
Eskiden bir söylem vardı okul kitaplarında;
“At buldum meydan yok, meydan buldum at yok!” Diye.
Şimdi at da, meydan da hepsi var gibi ama, beklenen sonuç yok ortada.
Şu veyâ bu şekilde icraatlarıyla şehri şekillendirenler,
Merkeziyle, taşrasıyla, kenarıyla-köşesiyle oynayanlar
Ve onun geleceğine yön verenler,
neye göre hareket ediyorlar acabâ diye
merak etmekten kendimizi alamıyoruz ves’selâm!...
OR-Gİ’ye FANTOM,
ESKİPAZAR’a FAYTON!
Bundan önceki son yazdığım ve Çarşamba günü yayınlanan köşe yazımızın başlığı aslında ORDU’NUN ÖNCELİKLERİ olarak atılmıştı başlangıçta ve ilk maddesinde OR-Gİ Havaalanı yer alıyordu. Ondan sonra DEREYOLU, TURİZM, ESKİPAZAR, TELEFERİK, vs. diğer maddeleri sıralamıştım. FINDIK konusu da bu maddelerden biriydi. Maddeleri tek tek işlerken FINDIK, mevsimiyle, güncelliği ve de daha çok bizdenliğiyle duygu ve düşüncelerimizi alıp götürünce, geçen yazımızın başlığını FINDIK işgâl etti. Gel gör ki, tevâfukan sayın vâlimiz de o günkü gazetelerde ORDU’NUN ÖNCELİKLERİ başlığıyla yer alıyor ve o da ilk maddeye OR-Gİ’yi koyuyordu. Boşuna dememişler “aklın yolu bir” diye.
Sayın vâlimiz yaptığı açıklamada, konuya değişik bir boyut getirerek, mevcut havaalanlarının dünyâya açılan Karadeniz’e yeterince hitap edemediğini, Samsun ve Trabzon Havaalanlarının zâten eskidiklerini, bu anlamda bölgeye âcil ve daha kapsamlı bir havaalanı gerektiğini, bunun da Karadeniz’in tam ortasındaki Ordu’ya yakıştığını belirterek, OR-Gİ o zaman için moda bir ihtiyâçtı belki ama bu gün, ihtiyâç olan bir ihtiyâçtır anlamında açıklamalarda bulundu. Sayın vâlimizin son iki gündür gazetelerimizde yer alan bu ve benzeri beyanatları Ordu’nun, kendi ifâdesinde de dillendirdiği gibi 5 yıl sonra tanınamayacağının belirtileri. Sayın vâlimizin Ordu’muzun meselelerine damardan dokunuşları geleceğe dâir hayâtiyet tezâhürlerinin ilk adımları gibi gözüküyor. Bizler de Ordu’lular olarak en az vâlimiz kadar meselelerimize objektif ve de samîmî bakabilirsek, destek olursak çözümler ivme kazanacaktır.
Evet. OR-Gİ 1. gündem maddemiz. Çünkü, eğer gelişen bir şehir olacaksak, gerçek bir üniversite şehri olacaksak, ekonomimizin, turizmimizin gelişmesini istiyorsak buna mecbûruz. Artık, normal vatandaşlar olarak bizler bile bir kat yukarıya asansörle çıkıyoruz. Memleketimize gelecek ekonomist, akademisyen ya da kültür adamlarına otogarın adresini gösterme zamanı geçti. Saatle değil, dakîkalarla yarışılan, hattâ sâniyelerin bile hesap edildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu gün havaalanı olmayan bir kenti, yolu hâlâ asfalt olamamış bir köye benzetmek bir abartı olarak değerlendirilemez. Çevrecilik, doğacılık adına otoyollara, tünellere karşı çıkanlar sanırım bugün hâllerinden çok memnunlar. Bizler de memnunuz. Fatsa artık 20 dakîka. O, girdapda kalan tenhâ, bayır köyler bile dünyâ güzelleri oldular, salınıyorlar şimdi gelen geçen dünyâ vatandaşlarının karşısında. Tüm yeşilleriyle ve rengârenk çiçekleriyle arz-ı endâm ediyorlar gelip geçenlere huzûrunda.
Bu konular çok işlenecektir. Bu konu ne kadar irdelense yine de azdır. Kısaca, Ordu’nun tüm gelişmelerinin ekseninde havaalanının önemli yeri olacaktır diye şimdilik bu vâdîdeki sözlerimi bağlamak istiyorum. Belirtmek istediğim başka bir boyut daha var ki o da şudur: Âcizâne, şehirlerin çağdaş imkânlardan istifâde etme gayreti yanında, bir de yine çağdaş imkânlarla iç içe olarak kültürel kimliği, motifi ve figürlerini de gündemine taşıması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda “Eskipazar’a Fayton!” diyorum.
Tevâfukan, yine dün ve Sayın Vâlimizin haberinin yanında Ordu Rahvan Atlı Spor Kulübü Başkanı Mustafa AKSU’nun da kendilerine Eskipazar civârında tahsis edilen arâziyle ilgili beyânâtı vardı. Demek ki benzer düşünceleri taşıyanlar var. En azından at alt yapısı hazır. Ordu’muzda at arabacılığı zâten, az da olsa devam ediyor. Böylelikle bu sektör de devâm etmiş olur. Hattâ, daha da gelişerek başlıbaşına bir sektör hâlini alır. At bizim millî bir figürümüzdür. Onu en azından faytonla yaşatmak güzel bir terkip olacaktır.
Bu nasıl mı olacak? Önce Eskipazar Külliyesi hayâta geçirilecek. Restore edilecek. Gerekirse geliştirilecek. Sünnet olanlar, yeni evlenenler başta olmak üzere herkes oraya gitmeyi arzulayacak. Bu, zamanla geleneksel hâle gelecek.Özel giyimli faytoncular, İstanbul Adalar’da olduğu gibi, Civil Deresi boyunca tanzim edilecek özel bir yoldan oraya götürecekler yolcularını. Eskipazar’da müsâit yerler olacak. Faytonla çay içmeye gidenler, şehir merkezinde tahsis edilecek yerden faytona binecekler, Eskipazar’da çaylarını içecekler; gezecekler. İsterlerse şehitliği ya da câmiyi ziyâret edecekler, duâ edecekler, istemezlerse çayla yetinip, yine faytonla dönecekler. Otantik kıyâfetler ve mûsikî eşliğinde nostaljik bir tur yapacaklar. Ordu’nun mâzîsine, şehrin ilk kurulduğu Beylikler dönemine, kendi geçmişlerine doğru. Hem eğlence, hem kültür bir arada yürüyüp gidecek güvenli geleceğe doğru. Bu unsurlar daha da zenginleştirilebilir zaman içerisinde. Abantta, Bursa’da, Konya ve İstanbul’un çeşitli yörelerindeki uygulamalardan örnekler alınabilir.
Bu projeyi, en az OR-Gİ kadar önemli görüyoruz. Bu faytonlar, Fantomlarla gidilemeyecek yerlere götürürler bizi çünkü. Fantom’ların yeri ayrı, faytonlarınki daha ayrı. İkisi birbirini tamamlıyor. Köklere gitmeden göklere gitmek, istenen sonucu veremez! Aşısız meyvenin ağza tad vermediği gibi. Aşısız meyve medeniyetsiz, dolayısıyla kontrolsüz güce benzer çünkü. Tadı-tuzu olmaz. Ağızları burkar. Ortalığı yakar-yıkar. İnsanlığa huzur getirmez. Tıpkı günümüz uygarlıklarında olduğu gibi.
İstikbâl göklerde ama, asâlet de köklerdedir ves’selâm!...
MEĞER NE ÇABUK…
Es’selâmü aleyküm ve rahmetullâh
Bismillâhir’Rahmânir’Rahîm
Güleryüzlü, hanımefendi, olgun, kültürlü kızımız;
Melek huylu Melek DURHAN’a
Ebedî saâdet dileklerimle sunuyorum:
AKROSTİŞ
Meğer ne çabuk geçermiş zaman
Ermeden bu güne anlayamadım
Lâle derken, gül derken gitti dört sene
El sallayıp peşinden ağlayamadım
Koşturuyor hayâllerin ardından
Dünyânın gidişini kavrayamadım
Uzak dediklerimiz geliyor bir bir
Rûhumu özüme bağlayamadım
Hasret gideremeden uçuyor yıllar
Ayrılık derdini dağlayamadım
Nasıl geldik şimdi yolun sonuna?!
Arkadaşlarla gönlümce çağlayamadım
Sevgilerin sonunda hep ayrılık var
Ebediyetten başka yol bulamadım
Lûtfuna sonsuz şükür Yüce Rabbimin
Âşıkım, sevdâdan kurtulamadım
Mâşukum memleketim, dînim, îmânım
İmam-Hatip’ten başkasına tutulamadım
Lûtfet, sonsuz güzellikleri Rabbim
En son varış sana; geliyoruz adım adım…
Sevgili öğrencim;
Sözlerimi noktalarken, Peygâmber Efendimiz(SAV)’in
“İlmin kapısı” diye bizlere tanıttığı Hz.Ali (kv)’nin bir ömür boyu
kulağımıza küpe yapmamız gereken duâ cümlelerini ekleyerek
bitirmek istiyorum.
Hz.Ali (ra) Efendimizin yakarışları şöyle:
Allâhım!
Boşa bakanlardan
Boşa susanlardan
Boşa konuşanlardan eyleme!
Allâhım!
Zenginlerimizi hamiyetsiz
Fakirlerimizi gayretsiz
Âlimlerimizi amelsiz
İdârecilerimizi adâletsiz bırakma!
Allâhım!
İdârecilerimizin
ferâset, merhamet ve basîretini,
Halkımızın da
Hürmet, hizmet ve hamiyetini artır!
Değerli Melek kızım;
Tebessünmlerinin sonsuz olması
Her iki cihanda da gülmen niyâzıyla…
Fî emânillâh…Allâh’a emânet ol…
11.05.2005
Öğretmenin: Nûri KAHRAMAN
ORDU HAYAT GAZETESİ
29.07.2008