Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4606788
 Sitede Aktif: 4
 Ip: 172.71.254.42
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
28
BEYLİ’DE CUMÂ BEREKETİ
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

BEYLİ’DE CUMÂ BEREKETİ

1-Geçtiğimiz Cum’â günü namaza arkadaşlarla birlikte Beyli Köyü’ne gittik. Câmi çok kalabalıktı. Çünkü Ahmet ÖNEY Hoca’mızın, Salı gün cenâze namazını kıldığımız muhtereme eşi merhûme Nazîfe hanım yengemizin sevâbına icrâ edilen Mevlîd-i Şerîf programı vardı. Ahmet ÖNEY Hoca’mız geniş arkadaş ve dost yelpâzesi olan bir büyüğümüz. Katılan cemaatten dili dönen herkese mevlid ya da sûrelerden birer kısım teklif edildi, ya da ilâhi okutuldu. Oldukça zengin bir program oldu. Gerek cenâze, gerekse bu mevlid merâsimi çok çeşitli meslek ve meşrepten insanları bir araya getirdi. Bu güzel, feyizli Ramazan iklîminde hep birlikte namazlar kılındı, duâlar edildi. İnşâllâh tüm bu katılımlar, okunanlar ve samîmâne sergilenen tâziye ızharları merhûme yengemizin ve kardeşâne bir araya gelip kaynaşan, kucaklaşan, uhuvvet ve de muhabbetini pekiştiren topluluğun afv ü mağfiretine vesîle olur.

Bu arada, namazı müteâkip avluda sohbet ederken Ali DENİZ Hoca’mızdan, merhûme yengemizin SOFUOĞULLARI’ndan olup, babasının ulemâdan olduğunu duyuyoruz. Hattâ, İstanbul Fâtih Câmii’nde ders okutan üç önemli hocadan birisiymiş. Ali DENİZ hocamız İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde okurken kendisinin de bu hocanın özel ders  halkasından istifâde ettiğini öğrenip hayretlere düşüyoruz. Bir kere daha inanıyoruz ki, yakın târihimizde sükût geçen ve derlenip-toparlanıp yazılması gereken çok şeyler var. Bu yöre de öyle boş değil; ancak, yeni nesiller bunları araştırıp ortaya sermekte tembellik gösteriyor.

 Meğer Ahmet ÖNEY Hoca’mız, İstanbul medrese ulemâsından bir zâtın dâmadıymış. Demek ki, çocuklardaki din eğitimi bereketi çift kaynaklıymış. Doğrusu ben merak ediyorum; neden bu sülâleye sofuoğulları denilmiş? Fâtih Câmii’nde ders veren hocamız oralara nasıl gitmiş, nasıl okumuş, neler yapmış? Neler yaşamış? Bunları bir yazan olsa. Bilmem ki torunlarından biri lûtfederler mi? Güzel de olmaz mı? Onu okuyan âile fertleri ve bizler onun yaşadıkları ve yaptıklarından târihimiz ve misyonumuz adına zevkler almaz, hisseler kapmaz mıyız?

2-Evet, nerden geldik buraya? Ali DENİZ Hoca’mız da bir deryâ aslında. Yakın târihten bildiği çok şeyler var. Gözlemler müthiş. Anlatış mükemmel. Hâfıza net. Dramatize o biçim. Uslûp fıkra tadında. Geriye sâdece yazmak kalıyor. Bu da, onda da yok, bizde de. Kendisine bir türlü yazdıramıyoruz. Oturunca sohbetine doyulmuyor. Bizler de zaman ayırıp program düzenleyemiyoruz. Ki, anlattıklarını kayda alalım. Çözümleyip yayınlayalım. İşte, Ordu’muzun yoklarından biri de bu: Yerel târih merakı!

Maalesef, yakın geçmişteki misyonları îtibârıyle, dedelerinin hayatının yazılması gerektiğine inandığımız bir çok  arkadaşımıza bu anlamda iki satır yazdırmaya muvaffak olamıyoruz. Bir yola çıkılsa, ortaya çok şeylerin çıkacağına inanıyorum. Kaldı ki ufak çapta bir-kaç hazırlık yapmadık değil kendi çapımızda. Fakat bunun geliştirilmesi araştırmaya ihtiyâç gösteriyor. Zaman istiyor, imkân istiyor; maalesef biz de bu noktada zayıf kalıyoruz. Bir arkadaş daha çıksa, belki birbirimizi tetikleriz ama, o da, her kimse bir türlü meydana çıkmıyor! Öyle geçip gidiyor seneler. Bu arada Câvit KALPAKLIOĞLU örneğinde olduğu gibi, yakın târihimizden anlatacağı çok şeyler olan net hâfızalılar bir bir uçup gidiyor. Bizler de günlük dedi-kodularla bugünleri de hebâ ile ömür tüketiyoruz. Ne dünümüzü dün edebiliyoruz ne de günümüzü gün!

3-Asıl gelmek istediğim nokta başkaydı. Buraya kadarı giriş sadedinde oldu! Cumâ namazındaki hutbenin konusu güzeldi. Hutbenin güzelliği yetmiyor. Konunun ele alınışı, yâni uslûbu da etkiliydi. Kendisi aynı zamanda öğrencimiz olan Ali AYDIN Hoca da çok vurgulu bir şekilde okudu. Ses tonu ve mimikleriyle tüm dikkâtleri üzerinde topladı. Hem mevlid, hem de kadınlara Cuma namazı uygulaması dolayısıyla kadın-erkek kalabalık da bir cemaat vardı. Kabadüz ilçemizde görev yapan Yüksel KIYAK adlı din görevlisinin metnini hazırladığı hutbenin konusu HAYÂ idi. Çok iyi düşünülmüş, çok ihtiyaç duyulan ve sık sık işlenmesi gereken bir konu. Bugün biz de bu vesîleyle bu konuya vurgu yapacaktık hutbeden aldığımız ilhâmla; lâkin gördüğünüz gibi konu kayması oldu. Ancak bu konuya ilerde döneceğiz inşâllâh. Çünkü, bu konudaki derdimiz büyük. Şu Ramazan günde dahî insanlar ne kuldan utanıyorlar, ne de Allâh’tan korkuyorlar. Kuldan utanmaz hâle gelinince Allâh’tan da korkulmaz olunuyor. O zaman kim tutabilir bu milleti? Durum oraya doğru gidiyor; Allâh korusun. Bunun önüne geçilmesi lâzım. Herkes üzerine düşeni yapması lâzım.

Şu, Cumâ’nın, mevlidin, cenâzenin ve bu vesîlelerle müminleri bir araya gelmeye yönlendirerek insanları toplum hâline getirip kaynaştıran dînimizin güzellik ve bereketine dikkâtinizi çekerek, şimdilik, hutbede de verilen bir hadisle sözlerimizi noktalayalım:

“Şüphesiz, her dînin karakteristik bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.”

Yüce Mevlâ, hayâtı hayâsız yaşayanların şerrinden ve onlara benzemekten hepimizi ve bilhassâ gençlerimizi muhâfaza buyursun ves’selâm…

 

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

           21.09.2008


Mar`12
28
DOĞAKENT SİTELER BÖLGESİ MÂBEDİNİ ARIYOR!
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

DOĞAKENT SİTELER BÖLGESİ MÂBEDİNİ ARIYOR!

DOĞAKENT dediğimiz yeri hepiniz bilirsiniz. Şu an îtibârıyle şehrimizin en büyük ve en kalabalık sitesi. Belediyemizin öncülüğünde yapılmış, bine yakın konutta 5 bine yakın nüfûsu barındırıyor. Levhalarında 3700 yazan ilçeler göz önünde bulundurulduğunda bugün bâzı ilçelerimizden daha büyük bir yerleşim birimi niteliğinde DOĞAKENT SİTESİ.

Bununla kalsa iyi. En az bir o kadar da çevre siteler var. Pamukkent, Potakkent, Ötüken Sitesi, Karadeniz, 19 Eylül, Üstünkent, Yunus Emre Sitesi, Ergenekon… ve daha niceleri. Site dışı müstakil binâlar hâriç. ORSAN’dan İmam-Hatip Câmii’ne, oradan da tâ Şâhincili’ye kadar Câmi olmadığı gibi Câmi için ayrılmış bir yer de yok! Şöyle uzaklardan sitelerin bulunduğu o yamaçlara doğru bakın. Ne minâre ne de kubbe göreceksiniz!

Bir akşam terâvih için o bölgeye gidince, kendileriyle konuştuğumuz vatandaşlar bu çevrenin câmiye âcil ihtiyâcı olduğunu belirttiler.

“Gördüğünüz gibi Ramazanda, ibâdete verilmesi gereken değerle örtüşmese de, kalorifer vs. boruları arasında bodrumlarda, hoca tutmak sûretiyle bir şekilde idâre ediyoruz. Ancak Cuma namazları için bir yer yok. Diğer câmiler de zâten dolu oluyor. Onun ötesinde, çocuklarımız câmi kültürüne çok uzak kalıyor. Yaşlılarımızın câmiye gitme şansı zâten yok!” Dediler.

Bir grup vatandaş da, “Doğakent Site inşaatı yapılırken şantiye olarak kullanılan alanın, inşaat bittikten sonra Câmiye ayrılacağı, hattâ bitişik arsadan da bir miktar alınarak güzel bir câmi inşâ edileceği, çok geniş bir alanın ihtiyâcının böylece giderileceği konuşuluyordu. Ancak, ne olduysa, o ses battı.” Şeklinde bilgiler verdiler. Sitenin inşaatı yıllarında biz de bitişikteki Pamukkent’te oturuyorduk. Benzer şeylerin o zamanlar konuşulduğuna bizler de şâhidiz. Hattâ, inşaat bitip te işçiler taşındıktan sonra orası bir ara uzun süre namazgâh olarak kullanıldı. Yanılmıyorsam yazları Kur’an Kursu olarak da görev yaptı burası.

Başta Ahmet Kemâl AZAKLI ve Osman ÇELİK isimli vatandaşlar olmak üzere bir grup da, “Böyle bir şey olursa, câmi için yer gösterilirse, dernek kurup inşaatı yaptırmaya öncülük etme yanında bizzat yardımda bulunabiliriz, hattâ bunun için ayrılmış paramız da var!” dediler.

Vatandaşlar daha sonra, “Burası olmasa başka yer, ama mutlakâ olmalı. İhtiyaç büyük dediler. Ayıp diye bir şey var. Gerçekten gözden kaçmış büyük bir ihmâl söz konusu. Hem de bir Anadolu kentiyiz. Karadeniz Bölgesindeyiz. Bir örneği var mı acabâ diye merak etmemek mümkün değil. Şu anda millet henüz köylerden tamâmıyle inmedi. İnsanların çoğu alt ya da bodrum katlarda, evlerde namaz kıldığı için câmiler yeterince dolu gözükmeyebilir. Ancak bunun geleceği var, üniversitenin tam kapasiteye ulaşacağı zamanları var” şeklinde konuştular.

Bir vatandaş da ilginç bir yaklaşımda bulunarak, belediyelerin Kuğukent ve Doğakent gibi ilçe boyutunda sitelere öncülük ettiğini, ancak câmi meselesine hep mesâfeli durduklarının görüldüğünü, bunun şehrimizin bir kaderi olduğunu, öyleyse müftülüğün ve onların oluşturacağı bir heyetin bu konuyla ilgilenmesini istedi:

 “Bitişik arazi daha yakında satıldı. Kimler aldı bilmiyoruz. Çok büyük bir yer. Yeni bir site yapılacakmış. Kimsenin yerinin kâhyası değiliz ama, belki satın alanlarla temasa geçilirse bir câmi yeri ayrılması konusunda gerekirse parayla da olsa anlaşılabilir. İknâ edilebilirler. Bu konuda utanma olmaz. Bu konu her hâlükârda tâkip edilmeli. Olursa olur, olmazsa olmaz; ama üzerimize düşen yapılmış olur, vebâlden kısmen de olsa kurtuluruz. Bu zamana kadar ki ihmâlin vebâli sorumlularına âit olur!” dediler.

Sohbet ve değerlendirmeler uzadı gitti. Biz, daha sonraki günlerde gündüz gözüyle fotoğraf çekmek için geldiğimizde, sözü edilen şantiye yeri ve civârının tesviye edildiğini gördük. Buraya  Doğakent Site yönetimince çok amaçlı sosyal tesis yapılmasının plânlandığını öğrendik. Acâba, bu tesisin bir katının da câmi ya da mescid olarak düşünülüp düşünülmediğini sorduğumuz yöre sâkini bir vatandaş; “Net bilgim yok. Belki olabilir.” Şeklinde cevap verdi.

Sizin anlayacağınız DOĞAKENT SİTELER BÖLGESİ mâbedini arıyor! RAMAZAN hürmetine, Allâh aşkına, terâvih adına sizden câmi dileniyor. Bu şehir, sorumsuz yöneticilerin ve yetkililerin ihmâllerini telâfi etmek istiyor. Kent, kimliğini arıyor. Tıpkı benim E-5’ten, sonra Devlet Hastânesi’nin yanından, sonra öte tarafa geçip ORSAN Câmii’nin oradan, tâ Emniyet’in oralardan, rıhtımdan, Boztepeden o bölgeye yoğunlaşıp evire çevire bakıp da o taraflarda minâre aradığım gibi. Ancak ulaşa ulaşa câmisiz, kubbesiz, minâresiz, kimliksiz fotoğraflara ulaştım. Onları sizlerle paylaşarak, olaya ve gözden kaçan ortadaki vahim gerçeğe dikkâtlerinizi çekmek istedik. Belki bir himmet ehli çıkar, Belki Yüce Rabbimiz bu mübârek ay hürmetine o yöre insanının önce kâlbine bir mâbedin yolunu açar! Bir bakmışsınız bir yer bulunup temel atılmış, önümüzdeki Ramazanlarda, tepemizde borular dolaşan bodrumlarda değil de, Türk Milletinin şânına yakışır bir şekilde, kubbeleri çınlayan, minâreleri ışıl ışıl görkemli bir mâbedde edâ ederiz namazlarımızı! Kimbilir, Allâh’tan ümit kesilmez, değil mi?…  n.k.

 

 

 

Mübârek Ramazan ayının etkisini her yerde görmek mümkün. Yepyeni bir atmosfer yaşıyoruz. İftar çadır ve sofraları en dikkâte değer farklılıklar. Dostlarla, akrabalarla ya da komşularla hep birlikte açılan oruçlar, binlerin bir arada iftar ettikleri çadırlar kentlerimize bir sevgi, kardeşlik, bayram ve bahar havası getiriyor. Daha sonra hep birlikte kılınan teravihler, koşuşturmalar, telâşlar, oyunlar, şakalar orucun tuzu biberi oluyor. Teravihten sonra içilen çaylar, yer yer sahura kadar süren sohbetler hayat çizgimizin en müstesnâ hâtıralarını oluşturuyor. Sokaklarda eskiye nazaran daha bir sessizlik hâkim oluyor günüdzleri. İstatistikler, bu ayda suçların da azaldığını gösteriyor.

Diğer şehirlerdeki gibi mahya, kitap fuarı, gece etkinlikleri türünden başkalıklar olmasa da kentimiz de Ramazan ayının renklerinden payını alıyor. Işıl ışıl minâreler kentin üzerinde rûhânî bir hava estiriyor. Sitelerin altlarında, kimi evlerde, derneklerde, vakıflarda da namaz kılındığı için terâvih coşkusu tüm câmilere aynı şekilde yansımasa da Ramazanın bereketini her yerde görmek mümkün. Biraz da yüksek köylerimizde fındık mevsimi devam ettiği için halkımızın büyük çoğunluğu tamâmıyle şehre inmiş değil. Ama, her şeye rağmen yine de câmi olmadığı için Ramazan ışıltısını hissedemeyen büyük yerleşim bölgeleri de var.

Ne gariptir ki, geçmişten bu güne gelen belediyeler bu kadar büyük siteleri yapmışlar, bununla övünmüşler; ama hiç biri, bu kadar insana bir de câmi gerektiğini hesaba katmamış, onu bir gereklilik olarak görmemiş, câmi yapmayı bir görev bilmemenin ötesinde, yer bile ayırmamıştır! İrili ufaklı binbir çeşit ihtiyaçlar listesi tamâmen giderilirken bir kalem de câmiye ayrılamamıştır. Burada söylenecek çok şey bulunabilir; ancak biz yorumu okuyucularımıza bırakıyoruz. Ancak, yine de şu kadarını söylemek gerekir ki bu, bizim için de belediye için de bir nasîp meselesi. Bize nasîp olmuyorsa bir sebebi olmalı ve bu sebebi daha çok kendimizde aramalıyız. Çünkü biz nasılsak idâremiz de öyle olur!

 

Peki, kimliğimizi nasıl isbat edeceğiz? Hüviyette yazmıyor, çevrede görünmüyor! Biz bu gidişle kimliğimizi çok zor isbat ederiz gibi geliyor bana! Dînin direği namaz. namazın toplumsal alâmeti câmi! Peki nerelerde o, gösterebilir misiniz bana ey ilgililer, yetkililer, sorumlular.

 

 

Evet, çok doğruydu. Konu net değildi. Fotoğraf çekerken üzüntüyle izledim siteler bölgesini. Her şey vardı ve mükemmeldi. Ancak aradığımız yoktu. Ramazana renk katan, ışıl ışıl şerefeli minâreler yoktu. Hepsi birbirinden güzel yapılmaya çalışılmış, boyda ve kalitede birbiriyle yarışan apartmanlar vardı. Ama tâ ötelerde görülen minârelere bakmadan siteler bölgesine yoğunlaştığınızda gözleriniz bir mâbed arasa neye ulaşabilir? Hiçbir şeye! İster öteden bakın, ister beriden; ne yandan bakarsanız bakın, ufkunuzda bir minâre belirmeyecektir. Sâhi, nüfus kağıtlarında da artık din yazmıyordu değil mi? Unuttum. Kusura bakmayın!

 

 

 

 

Günümüz Belediyesi’nin yapılan mürâcaat üzerine, mevcut câmiler arasının yeni bir câmi için gerekli olan uzaklıkta olmadığı, dolayısıyla câmi yeri arayışına gerek bulunmadığı şeklinde bir cevap verildiği konuşuluyor. Resmî prosedür bu olabilir ama ortada bir realite var. İsterseniz E-5’ten Doğakent’e doğru bir bakınız. O koskoca sırtlarda bir minâre görme şansınız var mı? Namaz sitelerin altında geçiştirilip gidiyor. Hani ramazan coşkusu, hani şerefe, hani ışıltı? Her şey dört dörtlük. Namaz, Ramazan, Teravih dört birlik bile değil! Bunun takdirini okuyucularımıza bırakıyoruz!

 

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

            21.09.2008

 


Mar`12
28
AHMET ÖNEY HOCA’NIN ACI GÜNÜ
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

AHMET ÖNEY HOCA’NIN ACI GÜNÜ

 

Son yıllarda yerel televizyonlarımızda yaptığı dînî programlar ve sosyâl kişiliğiyle ön plâna çıkan, şehrimizin tanınmış sîmalarından, hacı, hâfız, aynı zamanda kendi çocukları başta olmak üzere yüzlerce hâfız yetiştirmiş emekli hoca Ahmet ÖNEY’in hanımı Nazife ÖNEY geçtiğimiz gece rahatsızlanarak getirildiği hastânede sabaha karşı vefat etti. 66 yaşında rahmete kavuşan merhûme 2’si erkek olmak üzere 6 çocuk annesiydi. Çok kalabalık bir cemaatin katıldığı  cenâzenin konuşmasını İl Müftümüz Veysel ÇAKI Bey yaptı. “Kabir amel sandığıdır. Çeyizinizi iyi hazırlamışsanız, ağırlığınız iyiyse ölüm düğün-bayram olur. Bu yengemiz de herkesin gönülden iyi şahâdette bulunduğu, çocuklarının hepsi din hizmetinde ve çoğu hâfız olan bir anne. Bu mübârek Ramazan’da, sahur vaktinde rûhunu teslîm etmiş. Allâh mekânını cennet eylesin. Başta Hoca arkadaşımız, meslektaşımız Ahmet ÖNEY Bey olmak üzere çocuklarına ve diğer yakınlarına da sabırlar diliyorum” şeklinde vecîz ifâdelerin yer aldığı konuşma ilgiyle dinlendi. Beyli Köyü’ndeki mahalle câmiine getirilen cenâzenin namazını, merhûmenin oğlu, İstanbul Eyüp Kur’an Kursu Hocası Yûsuf ÖNEY kıldırdı. Duâsını da Bulancak’lı Nûri GENÇ Hoca yaptı. Başta Belediye Başkanımız Seyit TORUN ve yardımcısı Özer KARADAĞ, Eski Başkanlarımızdan Fikret TÜRKYILMAZ, TEDAŞ İl Müdürü Halil MERMER, Eski dönem milletvekillerimizden Hüseyin Olgun AKIN, İl Genel Sekreteri Mustafa YILMAZ olmak üzere çok sayıda dâire müdürü, sivil toplum kuruluşu başkan  ve yetkilileriyle, emekli öğretmen ve din görevlilerinin cenâze merâsimine katıldığı gözlendi. İbrâhim MADEN, Tewfik SOLAK, Muhsin DEMİRÖZ, Ali YILMAZ, Merhum Muharrem DOĞRUYOL ve Cevat ODABAŞ âileleriyle de dünür olan merhûme kendi mahallelerindeki âile kabristanlığında toprağa verildi. Bizler de Ordu Hayat Gazetesi olarak merhûmeye Allâh’tan rahmet, Ahmet ÖNEY Hocamız ve çocuklarına, diğer yakınlarına sabr-ı cemîller dileriz…

 

 

17.09.2008


Mar`12
28
MİTİNGE BAKAN, UĞUR’LU GÜNLER
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

MİTİNGE BAKAN, UĞUR’LU GÜNLER

 

Geçen hafta sonu, son yapılan merkez ilçe kongresi için Ordu’ya gelen bakanımız M. Hilmi GÜLER, salonda yaptığı konuşmada, kongreye katılan partililere hedef olarak yerel seçimleri işâret etti.

            Bakan GÜLER; “Biz gece-gündüz çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bundan dolayı, az önce 7 yaşına girdiğinden söz ettiğimiz partimiz pek çok partiyi saf dışı ederek, hükümetleri unutturarak başarıyla bugünlere kadar geldi. Bazı problemlerimiz var. Bunların en başında yerel seçimler geliyor. Yerel seçimleri almak zorundayız.”

            Buradan sözü Ordu özelinde yoğunlaştıran Bakan GÜLER; “Ben bu noktada geçen seçimdeki mitingimizi hatırlıyorum. O mitinge rağmen bu sonucu almamızın altındaki sırrı hâlâ çözebilmiş değiliz. Bunu çözmemiz gerekiyor!” dedi.

            Bakan GÜLER; yeni seçilen yönetime de bu noktada bir sorumluluk yükleyerek; “Belediye seçimlerini alın!” tâlimâtını verdi.

            Nitekim, söz konusu kongrede AkParti Ordu Merkez İlçe Başkanlığına seçilen Sn. Uğur GÜMÜŞ de yaptığı konuşmada; “Önümüzde yerel seçimler var. Hedefimiz, yerel seçimlerde AkParti’nin Ordu’dan daha güçlü bir şekilde çıkmasını sağlamak.” diyerek hedeflerini açıkladı.

            Bunun için de öz îtibârıyle yapılması gerekenleri kısaca; “Bu seçimler öncesi bütün teşkilâtlarımızı, daha işlek bir yapıya kavuşturmak öncelikli görevimiz. Bu oluşumu başardığımız takdirde yerel seçimlerde başarılı olacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.” ifâdeleriyle açıkladı.

            Ordu’da iyi gitmeyen bir takım şeylerin olduğu, her iki yetkili tarafından da vurgulanmış oldu böylece. Doğrudan bir îtiraf yok belki ama, satır aralarına dikkât edilirse, her ikisi de yeni biçim ve oluşum ihtiyâcından söz ediyorlar.

Sayın bakanımız durumu hâlâ çözememiş. Biz de çözebilmiş değiliz. O miting, gerçekten Ordu târihinin en büyük mitingiydi. Sâhil baştanbaşa dolduğu gibi şehrin ara ve arka sokakları dahî insan kaynıyordu. Ordu vilâyeti sanki akıp gelmişti. Hattâ, miting dağıldıktan sonra bizim mağazada gündem üzerine sohbet edilirken mitingi değerlendiren bir vatandaş;

-          Ula arkadaş, o neydi be?! Deniz bile insan doluydu! deyiverdi.

            Ben de, mübâlağa yapıyor zannettim. Biz mitingi tabanda izlediğimizden denizi görememiştik. Hem neden o tarafa bakalım ki? Oralarda da insan olabileceğini nasıl tahmin edelim? Niye düşünelim?

Meğer hükümet, tarımda olduğu gibi, deniz motorlarına da kıyak yapıp indirimli mazot verdiği için doğudan batıya Karadeniz sâhilindeki balıkçı motorları Başbakanımıza jest olsun diye, bir kadirşinâslık örneği olarak miting için gelip, beriden öte rıhtıma kadar dizilmişler. Vatandaş bundan söz ediyormuş. İşte, öyle bir  miting oldu o gün. Ama sonuç mâlûm!

Uğur GÜMÜŞ Bey’in sözlerine, tespitlerine, gâyet zengin ve dengeli listesine bakarak, yeni dönemde iyi şeyler ümit etme imkânımızın arttığını söyleyebiliriz. Sanki tabanla tavan arasında bir koridor açılıyor, şeffaflığa doğru gidiyoruz gibi geldi bana.

Sayın GÜMÜŞ, Sn. Bakan’ımızın işâret ettiği miting ve benzeri olayları gerçekçi bir tahlîle tâbi tutarak, saygısızlık etmeden yukarıya yansıtabilsin, tabanın sesini tavana ulaştırsın ve dik durarak etkili olabilsin, yeter.

Uğur GÜMÜŞ, sevilen, halkın içinden, halka yakın, vakur ve dürüst bir sîmâ.

Sayın Hâlit TOMAKİN gibi babayiğit bir vatan evlâdını yoran bu ağır görev,

yaş avantajına rağmen, onu da çilekeşler kervanına katacaktır.

Bu bayrak yarışında kendisine hayırlı, üstün başarılar diliyorum.

 Uğur GÜMÜŞ’ün, samîmî kişiliğinden cesâret alarak

bilhassâ AkParti Ordu siyâseti bağlamında samîmî düşüncelerimizi,

toplumun vicdânının sesi olmak adına dillendirmeye devam edeceğiz.

Duygu ve düşüncelerimizi anlayışla karşılayacağından emîniz.

Bu arada, tarafımızdan, dertleşilebilecek bir kardeş olarak görüldüğünün

bilinmesini ricâ ediyoruz.

Yakın siyâset için bir tâze kan ve açılım şansı olarak değerlendirdiğimiz  

Uğur GÜMÜŞ’ü buradan, sevgi ve saygıyla selâmlıyoruz. 

Allâh(cc) görevini kendisi ve insanlar için hayırlara vesîle kılsın.

Dâimâ yardımcısı olsun. Her iki âlemde de mahcûp etmesin ves’selâm…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ZAMAN GELİR; VE LÂKİN...

 

Bismillâhir’Rahmânir’Rahîm

Değerli Öğrencimiz,

Hatîce Buhayra’ya (Göl) ebedî saâdet dileklerimle…

 

-AKROSTİŞ-

 

Habire gayret gerek, hayret etmemek için

Arzuların zehrine kurban gitmemek için

Tâ Âdem’den bu yana Hak-Bâtıl cedeldedir

Îman sorumluluktur, yük ağır bedeldedir

Cennet, Cehennem farkı; îman, küfür arası

Engin, zengin olanlar maddenin maskarası

Bir işe yaramaz ki, sonsuz servet; paralar

Elbette bilmez bunu; bilmez, bahtı karalar

Tavrından, edâsından, sanırsın ölmeyecek!

Üstüne sanki toprak, çer-çöp dökülmeyecek!

Lükse, konfora harcar eldeki tüm vârını

Elinden gelse yakar câminin civârını

Selâmı, sabâhı yok; sorsan hiç günâhı yok

O öyle bir beyaz ki; zerrece siyâhı yok!

Nereden sormuştun ki, pişman oldun bak işte;

Sen hep yokuşlardasın; o dâimâ inişte!

Uzun hikâyedir bu, onlar hep kısa keser

Zaman gelir ve lâkin, rüzgârlar başka eser!

Siz ve biz tâlihliyiz; İmam-Hatipli olduk

Anladık hakîkâti, istikâmeti bulduk

Âhını duyuyoruz mazlûmların, derinden;

Dünyâ yansa, nasipsiz, kımıldamaz yerinden!

Elvedâ ey okulum, can yuvam, gerçek yurdum

Tavanının altında, cennetten köşe kurdum!

Lûtfederse Rabbimiz, berâberiz Cennette;

Elbet sevdiklerini, Allâh koymaz firkatte!

Rabbim 12/A’yı bir kıl ebediyette…

12.04.1994

 

Sevgili Öğrencim;

Seni güzel bir duâ ile uğurlamak istiyorum:

“ Allâh’ım!

Bizlere, her türlü endîşe ve tasa karşısında

çıkış ve kurtuluş yollarını göster.

Sürekli kötülüğü emredip duran nefislerimizin

dar kafeslerinden ve hevâlarımızın ağından bizi kurtar.

Gözlerimizi ve gönüllerimizi

günâh atmosferlerinden uzak eyle.

Bizleri rızân istikâmetinden bir an olsun ayırma.

Bizi, bize bırakma YâRabbî!”

Değerli Öğrencimiz;

Olgun, hanımefendi kızımız

Hatîce Betül’ü yuvadan uçururken

kendisine, neş’e ve sevinç dolu bereketli ömürler,

âilesi ve sevdikleriyle berâber yaşayacağı

bitimsiz mutluluklar diliyorum.

Güle güle. Allâh’a (cc) emânet ol!...

 

Öğretmenin; Nûri KAHRAMAN

İmam-Hatip Lisesi

-ORDU-

 

 

 

 

 

AK-PARTİ, BELEDİYE’Yİ NE YAPACAK?

Alacak mı, almayacak mı? Alırsa, nasıl alacak? Kimle alacak? Kime alacak?

Kendisine mi, halka mı, bir takım çevrelere mi? Bunu zaman gösterecek.

Lâkin şimdiden işin çok ciddîye alınacağı izlenimleri oluşmaya başladı.

Nitekim, son merkez ilçe başkanlığı seçiminin gündeminde bu vardı.

Geçen yazımızdan hatırlayacaksınız; Bakanımız Sn. Mehmet Hilmi GÜLER Bey, sözü edilen merkez ilçe kongresinde yaptığı konuşmasının bir yerinde;

“Ben bu noktada geçen seçimdeki mitingimizi hatırlıyorum. O mitinge rağmen bu sonucu almamızın altındaki sırrı hâlâ çözebilmiş değiliz. Bunu çözmemiz gerekiyor!” demişti. Bu önemli bir tespit. En azından iş baştan ve yeniden ele alınacak gibi.

Yeni seçilen yönetime de bu noktada bir sorumluluk yükleyerek;

“Yerel seçimleri almak zorundayız. Belediye seçimlerini alın!”

tâlimâtını vermişti.

Alın demekle olsa, kolay. İnsan bir yerlerden bulup, alır getirir!

Zâten iktidar elde, güç elde! Ama, nerdeee?

Bu, her şeyden önce tutarlı politikalar ister.

Halk, adam yerine koyulmak ister. Bu iş danışma ister.

Danışma, tanışma ister. Samîmîler arasına karışma ister.

Allâh rızâsı için, hizmette yarış ister. Arayış ister.

Gerçek adâlet ister. Dar çevre, kısır döngü kabul etmez.

AkParti’ye oy vermesi mümkün olamayacağı konuşulan bir âile var şu sıralar.

Bu âilenin üç çocuğunun üçünün de yüksek makamlara getirildiği konuşuluyor.

Bir ağabey Ankara’da, bir bakanlıkta Genel Müdür.

Biri bir vilâyette şûbe müdürü olmuş, diğeri de il müdürü.

İlimizdeki AkParti icraatlarını

CHP aristokrasisinin vesâyetinden kurtarmadan

halkımızın özlemlerini gerçekleştirmek mümkün gözükmüyor.

Hattâ, sayın bakan(lar)ımızın özlemleri için de bu böyle gibi.

O muhteşem Mitingin sırrı hâlâ çözülemediyse, bundan sonra çok zor.

Demek ki, ileri bakmak adına hep karşıya bakılmış.

Biraz da çarşıya bakılabilse, ya da ille de karşıya bakılacaksa

aynaya bakılabilse bu iş olacak ama, neylersiniz!

Aslına bakarsanız ölçü kazanmak da değil. Kazanmak nedir önce? 

Nasıl olursa olsun, kim olursa olsun, sonucu ne olacaksa olsun,

ille de bizim gösterdiğimiz aday olsun mudur?

Belki de kazanmak, bâzen kazanmamaktır!

Ben bu dönemde AkParti’nin,

kazanmamakla daha kazançlı olduğunu düşünüyorum.

Çünkü, sayın bakanımızın da anlamakta zorluk çektiği şeyler gibi

belediyede de anlaşılmaz şeyler olabilir, dedikodular ayyûka çıkabilirdi.

Çünkü, bürokrasi iyi imtihan veremedi bu dönemde.

Sağlıkta ve kömürde yaşananların çok daha fazlasının

Belediye’de olabileceğinden endişe duymamak

mümkün olabilir miydi acabâ?

Hem, AkParti’nin ana misyonunun Ordu’ya yansıdığını düşünmüyorum.

Ordu AkParti teşkilâtı rutin işlerde başarılıdır.

Ancak, millî-mânevî, kültürel anlamda hangi artıya imza atılmıştır?

Diğer partilerden farklı hangi icraatı yapmıştır?

Mevcut yapı ve gidişâtla Belediye alınsa, Sayın Seyit TORUN’dan farklı olarak kente hangi renk katılacaktır? İhâleli işler hâricinde, halkı düşünerek, halk için ve de Hak için hangi icraata imzâ atılacaktır?

Sayın Bakanımız, mitingi ve Belediye başkanlığı seçimi meselesini hâlâ çözemediğini söylerken bir yandan da bizim çözemeyeceğimiz işlerin meydana gelmesine göz yumuyorlar.

AkParti misyonuna sâhip Kültür ve Turizm Müdürü değiştirilip yerine CHP’den aday olmuş bir isim getiriliyor! Bunun anlamı ne?

Bu, taşrayı hiçe sayan pervâsız tutumla ne olacağı umuluyor?

Üstüne üstlük bir de, Taşbaşı Kültür Merkezi’nin statüsü değiştirilmek isteniyor. Herkesin rahatlıkla etkinliklerini yapabildiği bu binâ, şu veyâ bu kılıf altında bâzı yakınlara ya da belirli zümrelerin hizmetine mi tahsis edilmeye çalışılıyor? Yoksa müdür de bunun için mi değiştirildi? Müdür değiştirilirken kaale alınmayan kamuoyunun burada alınacağını nasıl düşünebiliriz? Maalesef o güven havası verilemedi bir türlü. Böyle gidecekse, bu zihniyetin belediyesinin adı AkPartili olsa n’olacak? Adıyla kalır ve tadı olmaz elbette ki. İnsan daha da bir kahrolur sâdece, o kadar!

Biz salonumuzun halka ve her türlü kültürel faaliyetlere açık kalmasını istiyoruz. Dar gelirli dernekler, vakıflar, diğer sivil toplum kuruluşlarının elinden bir imkân daha alınıp belirli yerlere has kılınmaya çalışılıyor gibi. Değilse, neden bu değişiklik arzusu? Kaldı ki Ordu, salon sıkıntısı çekilen bir yer.

Bu gidişle korkarım, sayın bakanımız önümüzdeki seçimden sonra da meseleyi hâlâ çözememiş olma durumuna düşebilir! Biz bunu istemiyoruz. Ordumuzun kaybedecek zamânı yok çünkü. Bu güzel kent, rutinin ötesinde bir hizmet açılımına ve kimlik restorasyonuna muhtaç. Bu defâ da alınamazsa, ya da bizden olsun da nasıl olursa olsun mantığıyla hareket edilir de hakîkâten, Ordu’nun hayır ve îmârı adına çalışacak işbilir ve dirâyetli bir aday tesbit edilmezse, sorumluluk adına hepimize yazık olur.

Şehrimize ve de gelecek nesillerimize, milletin AkParti misyonuna tanıdığı fırsatlara, Tayyip ERDOĞAN’ın imaj ve gayretlerine, Anadolu rûhuna yazık olur ves’selâm…

 

 

 

 

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

             14.09.2008


Mar`12
28
Ramazan Manileri
MIZRAP 2008

Yorumlar(0)

Ramazan Manileri

Ramazan geldi eyvallâh

Rahmet gönderdi Allâh

Hoş geldin gözler aydın

Hoş geldin bârekâllâh

 

Şükür bu aya girdik

Akşam hilâli gördük

Sevinçlere garkolup

Yüzü secdeye sürdük

 

İşte geldim ekim büküm

Sırtımda davuldur yüküm

RamazânıŞerîf hayrola

Cümleye selâmünaleyküm

 

Onbir ayın sultânı

Kıymetlidir her ânı

Hoş geldin ey Ramazan

Süslüyorsun cihânı

 

Ramazan’ın hilâli

Güzelliktir her hâli

Tutunmayanın olmaz

Doğrulmaya mecâli

 

Deniz suyu serindir

Ufukları derindir

Bir tek hurma da olsa

Bir mü’mini sevindir

 

Bu gece ayın evveli

Açıldı İslâm’ın gülü

Geldi Mübârek Ramazan

Mesrûr etti cân ü dili

 

Bu ayın başı rahmet

Ortasında mağfiret

Necat bulur sonunda

Cehennemden bu ümmet

 

Bağda gördüm kekliği

Üzdü beni tekliği

Nedir doymayanlardan

Mîdelerin çektiği?

 

Kem sözden dilini tut

Orucun gülünü tut

Terâvihlere götür

Çocuğun elini tut

 

Ramazan sultan bize

Rahmet-i Rahmân bize

Cennet nîmetleriyle

Dopdolu harman bize

 

Ramazan’ın evveli

Rahmetin şefkât eli

İftar, Terâvih, Sahur

Coşkusuna ermeli

 

Eriştik Ramazan’a

Şükür kavuşturana

Bu ayda oruç tutmak

Huzur verir insana

 

Müminler oruç tutar

Kâlpleri hep bir atar

İnanan gönüllere

Ramazan coşku katar

 

Ramazan ikinci gün

Mümine şenlik, düğün

Gelsin mukâbeleler

Sabah-akşam, üç öğün

 

Göz aydın hepimize

Mübârek günler bize

Onbir ayın sultânı

Hoş geldin evimize

 

İşte geldim kapınıza

Selâm verdim yapınıza

Selâmımı almaz isen

Daha gelmem kapınıza

 

Ramazan’ın üçüdür

Îmânımız güçlüdür

Sahur sevdâ bahçesi

İftar Cennet gülüdür

 

Nine nine kalksana

Pencereden baksana

Kalkmazsan koca nine

Zor çıkarsın akşama

 

Ramazanın davulu

İçinde mani dolu

Bahşişleri bol verir

Beyim bir ağa oğlu

 

Dömbeleğe nem indi

Yüreğime gam indi

Sahur sahur koşarken

Pabuçlarım delindi

 

Evlerinin önü mersin

Yolum gider tersin tersin

Küçük beyden bahşiş aldım

Allâh uzun ömür versin…

 

Ramazan’ın dördü mü?

Hilâlini gördün mü?

Sahurun melekleri

Saçlarını ördü mü?

 

Irmaklar dolu çakıl

Oruç tut, namazı kıl

Kullukta gayretli ol

Var ise sende akıl

 

Ramazan vefâ şehri

Zevk ile sefâ şehri

Bîçâre gönüllerin

Mânevî şifâ şehri

 

Dede torun elele

Gidiyorlar câmiye

Çocuklar kaçışıyor

Arkada güle güle

 

Câmide arkadaşlar

Kaynaşır coşku başlar

Rahmet ayıdır bu ay

Gözlerden akar yaşlar

 

Ramazan’ın beşine

Toprağına taşına

İftar, Terâvih, Sahur

Düştüm sevdâ peşine

 

Ramazan hoş misâfir

Bize çok değer verir

Yazar beratımızı

Cennetlere gönderir

 

Hakk’ın bize ihsânısın

Hem ayların sultânısın

Sen bir saâdet kânısın

Ey mâh-ı sultân merhabâ

 

Hoş geldin kutlu misâfir

Kâlbimiz senin haydi gir

Arındır tüm lekelerden

Bırakma rûhumuzda kir

 

Misâfirim nazlandı

Börek diye sızlandı

Tam bir sini yedi de

Ondan sonra uslandı

 

Ramazan’ın altısı

Ramazan gül tatlısı

Reyyâna doğru koşar

Seherlerin atlısı

 

Sokak yolu dar mıdır?

Minâresi var mıdır?

İftara kal diyorlar

Acep aslı var mıdır?

 

Ramazan’ın yedisi

Gitti dörtte birisi

Misâfir aceleci

Çabuk geçer gerisi

 

Balık oynar tavada

Herkes ayrı havada

Oruç tutmada değil

İş ona tutulmada

 

Oruç kendini tutmak

Tutup nefsi uyutmak

Orucu bozmazmış hem

Sabredip acı yutmak

 

Ramazan hatırına

Çıktım sahur turuna

Ses kısıldı, bakmayın

Davulcu kusuruna

 

Sofralar donatırsın

Mîdeyi boylatırsın

Fazla ileri gitme

Orucu çatlatırsın

 

Ramazan’ın sekizi

Ay güneşin ikizi

Yağdırır nurlarını

Olur Reyyân denizi

 

Duvardan kedi atladı

Bekçinin ödü patladı

Merak etme bekçi baba

Bey kesesini yokladı

 

Ayağında ıskarpin

Duyamadım ne dedin

Ramazan ikram ayı

Dolu olsun hep cebin

 

İstanbul’dan gelen katar

Kamçısını göğe atar

Benim ağam çok cömerttir

Çifte onluk birden atar

 

Ezanlar hep okundu

İftarlığım lokumdu

Aç karnına çok yedim

Bana biraz dokundu

 

Eski câmi direk ister

Onarmaya yürek ister

Benim karnım toktur ammâ

Arkadaşım börek ister

 

Günâh olsa da yığın

Yine sen O’na sığın

Gazâbını geçmiştir

Rahmeti Rabbımız’ın

 

Ramazan’ın dokuzu

Barışık kurtla kuzu

Sarsın kardeşlik rûhu

Kuşatsın yurdumuzu

 

Nâra atar mı seni?

Nûra katar mı seni?

Sen mi oruç tutarsın

Oruç mu tutar seni?

 

Karşıma fener geldi

Aklıma neler geldi

Börek bekledim ammâ

Sofraya döner geldi

 

Mâni mâni üstüne

Mâni başım üstüne

Davulcu diller döker

Ramazanın kastına

 

Ramazan’ın onudur

İlk dilimin sonudur

Rahmetten mağfirete

Necât  esas konudur

 

Ramazan bir bahara

Benzer gelse de kara

Gecelerin kadrini

Son on gününde ara

 

Dömbeleğim teneke

Koşarım seke seke

Cebimde fındık vardı

Bitirdim çeke çeke

 

Bak bülbül sadâsına

Şükreder Hüdâsına

Âşıklar boyun eğmiş

Yalvarır  Mevlâsına

 

Gökyüzünün melekleri

Devran eder felekleri

Bu ayda ikrâm edenin

Zâyî olmaz emekleri

 

Ramazan aşk şehridir

Mâneviyât nehridir

Arıtır gönülleri

Sonu Cennet mührüdür

 

Herkes uykuya daldı

Uyku evleri aldı

Sizleri uyandırmak

Biz çocuklara kaldı

 

Halayıklar halayıklar

Ocak başında uyuklar

Davulumun sesini duyunca

Pirincin taşını ayıklar

 

Ne uyursun, ne uyursun

Bu uykuda ne bulursun?

Kıl namazı, tut orucu

Tüm dertlerden kurtulursun

 

Su içtim serinledim

Derde düştüm inledim

Takvimde okuyunca

Büyük sözü dinledim

 

Güm güm camlar çatlayacak

Davulumuz patlayacak

Uyanın ey uykucular

Sahur vakti atlayacak

 

Kalkmazsan kırılırım

Eşikte kıvrılırım

Yine bahşiş gelmezse

Kahrolur, yıkılırım

 

Dömbeleğin zılgıtı

Dolaşırız çat kapı

Tüm apartman uyandı

Bir tek kaldı alt katı

 

Hava sıcak terlerim

Birçok mâni derlerim

Bu akşam dâvetim var

Sizleri de beklerim

 

Ramazan’ın yirmisi

Kadir bundan gerisi

Gezer gecelerinde

Ev ev cennet perisi

 

Mutfakta soğan doğrar

Bekârlığa tövbekâr

Beyim yufka yürekli

Gözyaşı döker, ağlar

 

Ne yaptıksa olmadı

Kimse bizi duymadı

De uyanın komşular

Daha mânî kalmadı

 

Şu sokağa varayım

Tam başında durayım

Bu defâ da duymazsa

Kapıyı mı kırayım?

 

Fındık kurur çeç olur

Müminler güleç olur

Bahşişimi ver beyim

Yoksa bayram geç olur

 

Baklava sini sini

Görmedim gibisini

Başka bahşiş istemem

Verseler birisini

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

             06.09.2008


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 5 6 7 8 9 [10] 11 12 13 14 15 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7139)
AKROSTİŞ YAZILARI (5511)
FOTOĞRAF-NÂME (5185)
MODA-NÂME (5063)
EYMÜR-NÂME 2 (4927)
EYMÜR-NÂME 1 (4651)
Bedford-nâme (4623)
Nûri KAHRAMAN (4616)
EYMÜR-NÂME 3 (4589)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3948)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...