|
|
DİYÂNET, BİZ ve DİN HİZMETLERİ
“Yedi sınıf insan vardır ki,
Allâh Teâlâ onları kendi(arşının) gölgesinden başka
Hiç bir gölgenin bulunmadığı (Kıyâmet) gününde
arşının gölgesinde gölgelendirir:
- Adâletli yönetici
- Allâh’a ibâdetle büyüyen genç
- Kâlbi câmilere bağlı kimse,
- Allâh için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse
- Mevkî sâhibi güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya çağrıldığı hâlde
“Ben Allâh’tan korkarım” cevâbı ile karşılık veren kimse
- Sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizlice sadaka veren kimse
- Tenhâ yerlerde Allâh’ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse!”
(BUHÂRÎ, MÜSLİM, TİRMİZÎ)
1- 1986 Yılından bu yana 1-7 Ekim târihleri arası Diyânet İşleri Başkanlığı’mızca,
CÂMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI olarak kutlanmaktadır. Bunda, câmilerin ve din hizmetlerinin önem, fonksiyon ve toplumdaki yerini anlatma gâyesi güdülmektedir. Bu seneki haftamız Ramazan Bayramı’na tevâfuk etti. Câmilerimizin bizlere yaşattığı havanın kokusu daha üzerimizdeyken gelen bu hafta, câmi eksenli duygularımızı perçinlemesi bakımından hayırlara vesîle olacaktır inşâllâh. Câmileri, hayâtına eksen yapabilenlere ne mutlu!
2- Diyânet İşleri Başkanlığı’mızın yürüttüğü din hizmetlerinin taşradaki temsilciler müftülüklerdir. Câmilerimiz ve görevlileri il ve ilçelerdeki müftülükler vâsıtasıyla yönetilmektedir.
3 Ordu Merkez câmilerimiz, şehrin nüfûsuna göre çok yetersiz. Binâlar güzel olmakla berâber çevreleri çok dar. Çoğunun avlusu bile yok. Ne yazık ki, köylerde bile câmilerin alanları çok sınırlı. Bu konuda geleceğe yönelik yapılmıyor uygulamalar. 10 yıla kalmaz şehre dönüşmesi kesine yakın olan civâr câmiler bile çok dar yerlere sıkıştırılmış.
4 Ancak, görevliler seçilirken titiz davranılmaya çalışıldığı görülüyor. Rahmetli İsmet Selim’den bu yana bu böyle. İnşâllâh bundan sonra da liyâkat ön plânda tutulur.
5 Hemen hemen tüm câmiler bakımlı ve görevliler de iyi birer okuyucu. Ordu Müftülüğü öteden beri elindeki imkânları en güzel şekliyle değerlendirmeye çalışıyor.
6 Ezanlar güzel okunuyor. Merkezî ezanların köylere de bağlanmasıyla, yaz mevsimlerinde, en uzak köylerde bile güzel ezanlar dinleme imkânı bulduk. Bu Ramazan’da da öyle oldu. Bundan dolayı, başta Ulu Câmi görevlisi arkadaşlar olmak üzere tüm ilgililere müteşekkiriz.
7 Câmi Görevlilerimizin cemaatle diyalogları da gayet güzel. Câmiler temiz, bakımlı, donanımlı. Çocuklar ve gençlerin ağırlıkta ve bol olduğu câmiler Ramazanda da gördüğümüz gibi sanki daha sevimli, canlı ve de heyecanlı. Allâh(cc) eksikliklerini göstermesin. Âmin.
8 Câmilerimiz en kestirme ifâdeyle, Beytullâh’ın (Kâbe) yanıbaşımızdaki şûbeleridir. Allâh’ın evleri olarak en kutsal mekânlardır. Câmi görevlilerimiz de, en yakınımızdaki Peygâmber vârisleridir.
9 Bir düşünün; bize ibâdetler ve din konusunda önderlik edecek olanlar kimlerdir? Allâh yolunu, Peygâmber yolunu, Cennet istikâmetini gösterecek olanlar kimlerdir? Bu konunun uzmanı ve resmî görevlileri kimlerdir?
10 Elbette ki, günde beş vakit berâber olduğumuz Din Görevlileri! Çünkü onlar; Peygâmberimiz(SAV)in, “Âlimler Peygâmberlerin vârisleridir.” (BUHÂRÎ) buyurduğu kimselerdir. Lâkin, gerçek anlamda bu mazhariyetin ne onlar farkında, ne de cemaat olarak bizler. Hâlbuki onlar ve bizler, yapılanın Hz. Peygâmber’in günde 5 vakit yaptığı iş olduğu şuuruyla hareket edebilsek ve olaya o gözle bakabilsek her şey çok daha farklı olurdu muhakkak.
11 “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan 27 derece daha üstündür.”
“Cennet-i Âlâ’nın ortasında oturmak isteyen kimse, namazı cemaatle kılsın!” “Namaza giderken atılan her adım sadakadır.”
12 En başta verdiğimiz hadis ve yukardaki hadislere bir bakınız. Biz neyiz? Neyin peşindeyiz? Hayâtımızı yaşarken ahiretimizi de kazanma diye bir derdimiz var mı, yok mu? O zaman, câmi bizim gündem maddelerimizin başında olmalı mı, olmamalı mı? Hep dünyâ kârı peşinde mi olunmalı? Âhiret kârı da bir gün gelip lâzım olmayacak mı?
13 Câmi hem gündemimizde olmalı, hem de hayât eksenimizde! Câmi merkezli yaşamalıyız. Câmi merkezli yaşamayanların hangi merkezli yaşadığına ve hayâtının nasıl geçtiğine bir bakınız. Câmiden uzak olan cemaatten de uzak olur. Peyâmberimiz(SAV), “Cemaat rahmettir, ayrılık azaptır” buyuruyor.
14 Bu konuda söylenecek çok söz var. Hepimizin bu noktada ihmâlleri çok. Dînimizi, nasıl keyfimize uyarsa öyle uyguluyoruz. Tavsiyeleri ciddîye alıp da uymak için özel bir gayret göstermiyoruz. 150 bin nüfuslu Ordu’da câmi sayımıza bakınız ve bir de ayrıca, zâten az olan câmilerdeki cemaat sayımıza! Cumâlar ve bayramlar olmasa câmi konusu hiç kimsenin umurunda olmayacak demek ki! O zaman da tamâmen kubbesiz, minâresiz bir şehir olup çıkacağız neredeyse!
15 Din, elbetteki sâdece Din görevlilerinin işi değildir. Mevlüt ÖZCAN Hocamızın kitabına ad yaptığı gibi, HER MÜSLÜMAN DÎNİNİN GÖREVLİSİDİR! Nitekim, hadisleri incelediğimizdebunu görürüz:
16 “Mü’min, ölümünden sonra, hayâtta iken öğrettiği ve yayınladığı ilimden, geride bıraktığı iyi evlâttan, mîras olarak bıraktığı mushaftan, yaptırdığı mescidden, yolcular için inşâ ettiği misâfir evinden, akıttığı sudan, sağlıklı iken malından çıkardığı sadakadan kendisine sevap ulaşır.” (İBN-İ MÂCE)
17 Konu o kadar önemli ve hayâtî ki, bir yerde kesmek zor. Namaz dînin direği olduğu gibi, câmilerimiz de cemiyetimizin yüreğidir. Görevlilerimiz bizim mâneviyât rehberlerimizdir.Yüce Mevlâ bizleri, görevlisi ve cemaatiyle câmi ekseninde buluşan, orada bulunmanın hakkını vererek Hz. Peygâmberin "Kâlbi mescidlere bağlı kimse" olarak nitelediği kimselerden olabilmeyi başaran, böylece kendisinin komşuluğuna eren bahtiyârlardan eylesin, ves'selâm!...
ORDU HAYAT GAZETESİ
05.10.2008 |
|
|
SEVGİNİN DİLİ KONUŞUR BAYRAMLARDA
Es’selâmü Aleyküm ve Rahmetullâh
Değerli kızım;
Ramazan Bayramı (1425 h.) tebriğini aldım.
Teşekkür ederim.
Yüce Rabbim de sizleri sevindirsin ve
nice bayramları sevdiklerinle berâber
hep birlikte coşku, muhabbet
mutluluk, sıhhat ve âfiyetle yaşamayı
nasîp eylesin…
Bilmukâbele,
ben de sizlerin bayramını tebrik ediyor
Tüm İslâm âlemi olarak
Zengini-fakiri
Siyahı-beyazı
Kuzeylisi-güneylisiyle berâber
Hep birlikte
Sevinç ve coşkuyla kutlayacağımız
Gerçek bayramları yaşamayı
Bizlere nasîp etmesini
Yüce Mevlâdan niyâz ile
Selâm ve sevgilerimi sunuyorum.
Bu vesîleyle,
Sümeyye Beyzânur Kızımızı,
âdetimiz olduğu veçhile
sonsuz mutluluklar dileğiyle,
isminin baş harflerine endeksli olarak yazılacak
bir hâtıra şiirle selâmlıyorum:
- AKROSTİŞ -
Sevginin dili konuşur bayramlarda
Ümitler yeşerir yorgun kâlplerde
Merhabâ insanlar, merhabâ yeniden
Elele verelim bir dahâ yeniden
Yollara düşelim… yollara yeniden
Yüreklerimizi açalım, tüm kullara yeniden
Elele vereceğimiz kardeşlerimiz var
Birlikte göreceğimiz işlerimiz var
Ellerimizi açalım Yüce Dergâha
Yalvaralım gönülden Yüce Allâh’a
Zâlimler dünyâda at oynatmasın
Annelerle, çocukları hep ağlatmasın
Nineler, gözyaşını gözyaşına katmasın
Umut sahtekârları artık bizleri aldatmasın
Rabbim! Îman kardeşliği, dostluk ver bize!
Elçinin yolunda, mestlik ver bize!
Rızâna ermeyi kastlık ver bize!
Günâhlardan uzaklaştır, güldür hep yüzümüzü
Ümitsiz bırakma, açık eyle gözümüzü
Nerde kardeşimiz varsa sevdir bizlere
Ermek için menzile, derman ver dizlere
Sevsin birbirlerini, kaynaşsın Müslümanlar
Eskiden olduğu gibi, hani bir zamanlar!
Lûtfet coğrafyamıza gerçek bayramları, yeniden
Ağız tadıyla seyredelim hilâli, akşamları yeniden
Mırıldanalım mutlu makamları yeniden!...
17.11.2004 Ordu İHL
Yolun ve bahtın açık olsun…
Rabbimiz hep iyilerle karşılaştırsın.
Allâh’a emânet ol, ves’selâm…
Öğretmenin: Nûri KAHRAMAN
Ordu İHL Meslek Dersleri Öğretmeni
ORDU HAYAT GAZETESİ
02.10.2008 |
|
|
RAMAZAN GÖZLEMLERİ
1- Şahsen, uzun günlere tevâfuk etmesine rağmen kişisel bazda en rahat ve huzurlu Ramazan’larımdan birini yaşadım. Her akşam farklı yerlerde değerlendirdiğimiz terâvihler de çok güzel geçti. Görevli arkadaşlarımız vakur bir şekilde kıldırdılar namazlarını. Bir zamanların, -hastalığı demeyelim de- modası olan jet imamlık örneklerine denk gelmedik. Ülke genelinde de bu meyanda bir haber yansımadı medyaya. Bu sevindirici.
2- Ancak, diğer il ve ilçelerde örnekleri bolca görüldüğü gibi, ne belediyemiz ne de sivil kuruluşlar kayda değer bir inisiyatif almadılar bu Ramazan’da. Bu yıl, Ordu Lisesi’nin oradaki Ramazan Parkı da yoktu ortalarda.
3- Belediye ve sivil toplum kuruluşlarının daha önceki dönemlerde AYIŞIĞI Salonu’nda yaptığı, ancak, birkaç yıldır ihmâl ettiği Kitap ve Kültür fuarının büyük bir boşluk oluşturduğu gözlerden kaçmadı.
4- Kitabevleri de bu noktada bir girişim yapmadılar. İstense, herkesi buluşturacak, görüştürecek böyle bir kültürel ortam sağlanabilirdi. Ordu’muz böylesi irfânî ihtiyâçlardan habersiz mi desek, yoksa nasipsiz mi, bilemiyoruz?!
5- Şu veyâ bu sebeplerle Ramazan’ı üzerine alınmayanlar geçen yıllara göre daha çoktu ne yazık ki! Ordu’muz bu anlamda 72,5 milleti barındıran büyük şehirleri aratmadı. Bilhassâ otogar civârına -yolculardan olsa gerek- oruç uğramamış gibiydi.
6- Bu vâkıadan öte, bu yıl dikkâtlerden kaçmayacak şekilde bir aleniyet yaşandı oruçsuzlukta. Bu hâl, oruç tutanların orucuna zarar vermez. Lâkin, şu veyâ bu sebeple oruç tutmayanların bu tutumu sosyâl olgunlukla bağdaşmaz.
7- Gayrimüslimlerle iç içe yaşadığımız asırlarda bile böyle manzaraların olmadığını okuyoruz kitaplarda. Rum, Ermeni vs. vatandaşlarımızın, Müslümanların orucuna saygı sadedinde alenî yiyip-içmedikleri gerçeği bir saygı ve bir arada yaşama kültürü örneği olarak hâfızalarımızda.
8- Hattâ, bir iftar öncesi, insanlar, aralarında muhabbet ederlerken, biri diğerine;
- Bayramdan sonra çok ziyâret edeceğim hasta var. Millet hep rahatsız!
- Hayrola, kimler; ben tanıyor muyum?
- İsimleri lâzım değil! Kiminin şekeri, kiminin tansiyonu, kiminin kolesterolü, kiminin bilmem nesi varmış! Daha önce duymamıştım, meğer ortalık hasta doluymuş! Oruç tutmadıkları için öğrenme şansımız oldu!
- Sorma kardeş. Bu sene millette bir oruç tutmama hastalığı var. Gençlerin durumu hep kötü. Benim oğlan biliyorsun özel lisede. 20 kişilik sınıfta yalnızca bizim ki varmış oruç tutan! Başta tutanlar varmış. Sonra dökülmüşler bir bir.
- Ah kardeş. Hatâ hep âilelerin. Bir arkadaşım var. Geçen gün dert yandı. Oğluna küçükken oruç tutturmamış. Ders demiş, çalışma demiş, yarım puan demiş, her neyse. Şimdi çocuk 40 yaşına yaklaşmış. Tutmak istiyormuş ama başaramıyormuş. Şimdi suç kimin?
- Sorma kardeş, şimdi her şey, herkes çok nâzik. Zora gelen yok. İlerde başa geleceklere nasıl sabredilecek bakalım? Allâh sonumuzu hayreylesin..
- Âmin kardeş. İşte evlilikler de böyle, çileler de. Başına az bir problem gelen her şeyi yakıp-yıkmaya, ya da intihara yelteniyor. Sabır yok. Bir oruca sabredemeyen, hayâtın kendince olumsuzluklarına nasıl sabredecek? Her şeyin bir sebebi var. Hikmeti var. Bunlar hep birbirine bağlı şeyler.
- Evet kardeş. Hakdan hayırlısı. Ne diyebiliriz başka?
9- Bu arada, Siyâset de oruç tutmadı. Gerek yerelde, gerekse genelde siyâsî sürtüşmeler devam etti. Kimse, bu anlamda Ramazan sataşmalarında tavsiye buyurulan “Ben oruçluyum!” ifâdesine başvurmadı. Belki de laikliğe aykırı bir tutum olma endîşesinden kaynaklandı bu; bilemiyoruz!
10- Teravihler, yakınında câmi olmayan bölgelerde en yakın apartman altlarında, sitelerin kalorifer dâirelerinde, boru labirentleri arasında, ya da evlerde kılındı. Bundan dolayı câmiler ferahtı; yer sıkıntısı yaşanmadı. Ancak cumâlarda câmi sıkıntısı had safhaya ulaştı. Hemen hemen tüm câmilerimizde cemaat sokaklara taştı.
11- Hele bayram günü, teravihleri bodrumlarda geçiştiren câmisiz semtlerimizde insanlar hangi câmiye gidecekleri konusunda tereddüd yaşadılar. Sonunda, hemen yanlarındaki, kendi komşularıyla iç içe ve bayramlaşma imkânı da bulacakları yakın bir câmiye değil de, tâ uzaklara gitmek durumunda kaldılar. Sizce Doğakent’te oturan birisi, hele bir de yaşlıysa, nereye gitsin? Orsan Câmii’ne mi, İmam-Hatib’e mi, Şâhincili’ye mi? Hangisi daha yakın ve de hangisi daha komşu?
12- İftar, Terâvih, Sahur ve orucuyla her kes kendi çapında güzel bir Ramazan geçirdi. Yalnız sosyâl boyutun zayıf kaldığını düşünüyorum. Ramazanı, genciyle yaşlısıyla, çeliği-çocuğuyla hep birlikte yaşanacak bir coşkuya dönüştürecek uygulamalar ne düşünüldü ne de taşınıldı! Ramazan kendi hâliyle geldi-gitti. Elbette ki çok şeyler kattı; çok şeyler kazandırdı. Yüce Rabbimiz hepimizi tekrârına eriştirsin inşâllâh. Benim demek istediğim, biz bir şeyler katamadık. Şehre, minârelerin ışıltısından başka bir boyut getiremedik. Bir mahya bile!
13- Kimbilir, belki de, önümüzdeki seçimin yerel yönetimlere ve yönetilenlere getireceği tâzelik, silkinme ve yenilenme bu anlamdaki beklentilerimizin yolunu açacaktır! Eskiden olduğu gibi yine fuarlar, sergiler, şiir ve bilgi yarışmaları, halk oyunları, Kur’an ziyâfeti ve Tasavvuf Mûsikîsi programları, ilâhiler,konferanslar, piyesler, anmalar, kitaplar, çaylar, kültürel sohbetler, mahallî muhabbetler ve hepsinin toplamında toplumsal neşve ve kültürel şölen şenlendirecektir Ramazan Geceleri’ni!
14- Boşuna dememişler; “Çıkmayan candan ümit kesilmez!” diye. İnşâllâh, bakıp göreceğiz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
02.10.2008 |
|
|
YARIN BAYRAM…
Peygâmberimiz (sav) "Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.” buyuruyor. Görüldüğü gibi, Ramazan bizim için neresinden bakılsa Rahmet olan bir aydır. Bağıştır, kurtuluştur, cennettir.
“Bu ay sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise cennettir.” Hadis
Kaynaklarımızda benzer muhtevâlı onlarca hadîs-i şerîf bulunmaktadır.
Yarın bayram. Bayram; şenlik, donanma. Sevinç, mutluluk. Coşku, heyecân.
Peki, topluca yaşanılan bu bayram neyin sonucudur?
Elbetteki, Ramazan ayı boyunca hep birlikte yaşanılan mânevî sürecin.
CENNET’İ İSTE(ME)YENLER!
Rasûlûllâh (sav):
“İstemeyenler dışında, ümmetimin tamâmı Cennet’e girer” buyurdu.
Bunun üzerine:
-Ey Allâh’ın elçisi, Cennet’e girmeyi kim istemez ki? denildi.
Peygâmber Efendimiz:
“Bana itaat edenler Cennet’e girer; bana karşı gelenler de Cennet’i istememiş demektir!” buyurdular. (Buhârî)
Hepimiz, rahmet ayı Ramazan boyunca sergilediğimiz farklı bir performansla Cennet’e tâlip olduğumuzu gösterdik. İtaat ve teslîmiyetimizi, ciddiyet ve samîmiyetimizi çoğalttık. Kılmakta olduğumuz namazların yanına sahur ve iftarlarıyla oruç kattık. Kendimizi, nefsin her türlü isteklerine karşı kontrolde tuttuk. Biz orucu tuttuğumuz kadar, oruç da bizi tuttu. Terâvihler, hatimler, tekbirler, tesbihler, salavâtlar ve zikirlerle farklı bir atmosfer yaşadık. Âdetâ melekleştik. Bir takım yanlışlardan arındık. Günâhlardan uzaklaştık. Omuz omuza hep birlikte ibâdet etmenin, Allâh’a ve Rasûlüne itaatin hazzına erdik. Hep birlikte, heyecan ve coşkuyla seslendirdiğimiz salavât çağıltıları arasında ümmet olma şuurunu yeniden duyumsayıp tâzeledik. İnşâllâh, Ramazan misâfiri bizden râzıdır. İnşâllâh cehennemden kurtuluş beratını hak etmişizdir! Bunun ümîdi, hattâ hayâli bile bize bayram ettirmeğe yetmez mi? İşte bu bayram o bayram. Hepimize mübârek olsun.
ŞEKER Mİ, ŞÜKÜR MÜ?
Diğer yandan, ülkemizde ötedenberi süregelen ve her Ramazan Bayramı öncesi nükseden, şeker mi, Ramazan mı tartışması epey bir yer işgâl etti medyada yine! Bayramlardan bile tartışma çıkarmayı becerecek kadar yetenekli bir milletiz doğrusu! Bırakın da, Ramazan’ı lâyıkıyla yaşamaya çalışanlar koysun bu bayramın adını. İsim babası kendi kaynağı olsun bayramın. Ramazan Bayramı ifâdesinin kime ne zararı var? Uymuyor mu, örtüşmüyor mu muhtevâsıyla? Ramazanla dargın mısınız yoksa?! Dost ve barışıksanız, bu inat niye? Bu noktada isterseniz sözü biraz da Bayrak Şâiri’mize bırakalım:
Yalnız tad hâlinde ağızlarda mıyım?
Tekbir sabâhıyım, senâ akşamıyım.
Herkes sevinip “Geldi şeker bayramı!” der;
Bilmez ki şeker değil, Şükür Bayramı’yım!
Ârif Nihat ASYA
Ramazan demeyeceksek, bâri Şükür diyelim. Çünkü, bizi böylesine güzelliklerle buluşturan ve netîcede cehennemden kurtarıp cennete ulaştıran bir sürecin sonuna şükür çok yakışır. Nasıl, iyilik yapan insana teşekkür bir nezâket gereğiyse, şükür de Yaratan’a bir minnet borcudur. Ama, gel gör ki, o da islâmî bir kavram. Zât-ı âlîleri için ağır kaçar. Keyiflerini okşamaz. Öyleyse, hiç olmazsa çağdaşlık adına, özgürlük ve özgünlük adına, bırakın da vatandaş kendi bayramına ne derse desin! N’olur, şu müdâhalecilik huylarınızdan vaz geçin artık! Gereksiz tartışmalarla ne kendi şekerinizin, ne de vatandaşın bayramının tadını kaçırmayın!
ŞEKER, ÇOCUKLARA!
Çocuklar için, Şeker ismi uyar. Onlar için her bayram şeker bayramıdır zâten! Ama, yaşlı-başlı insanlar olarak bizler her şeyin adını doğru koymalı değil miyiz? Çocuklar gibi, şeker şeker demenin ne gereği var? İnanın bu, çocukların şekerinin tadını bile kaçıracak kadar gülünç ve tatsız bir tartışma. Bu anlamda, sayın entelektüellerimize teessüflerimi bildiriyorum.
Ama netîcede, iyi ki bayramlar var. İsminde anlaşamasak da bayramda anlaşıyoruz. Bayramın esprisi de bu zâten: İnsanların görüşmesi, kırgınların, küskünlerin kucaklaşması, dargınların barışması. Komşuların, akrabâların, dostların ziyâretleşmesi. Âile büyüklerinin ziyâret edilmesi, muhtaçların hâl ve hatırlarının sorulması. Arife gününden başlanarak, mezar ziyâretlerinin de ihmâl edilmemesi.
BAYRAM DA İBÂDETTİR!
Ayrıntılı bilgiler sizlere bir şekilde ulaşacaktır. Benim son söz olarak vurgulamak istediğim şey, bayramın neşe ve sevinç eksenine ağırlık verilerek, Ramazanla kazanılan vakarın kaybedilmemesidir. Bayramların da bir ibâdet şuuruyla yaşanması gerektiğinin unutulmamasıdır. İşte, bunu da yapabildiğimiz, her zaman her yerde kendimizi dağıtmadan, inanç istikâmetinde yürüyebildiğimiz takdirde sonsuz bayramlara ulaşma çizgisini rahatlıkla tutturabiliriz.
Bu noktada, yazımızı taçlandırması ve merâmımızı da daha iyi ifâdeye yardımcı olması bakımından sözü bir gönül dostuna bırakıyoruz:
Can, bula cânânını; Bayram o bayram ola
Kul bula sultânını; Bayram o bayram ola
Mevlâ bizi affede; Bayram o bayram ola
Cürm ü hatâlar gide; Bayram o bayram ola!
M.Lütfi EFE
Sevgili Peygâmberimiz(sav); "Oruçlunun iki sevinci vardır. Orucunu açınca (bayram yapınca) ve bir de Rabbine kavuşacağında sevinir." (Buhari ve Müslim) buyurarak bizleri müjdelere boğuyor. İnşallâh, bu akşam Ramazan’ın son iftarını yaparak bayram edeceğimiz gibi, son nefeslerimizi verince de sonsuz bayramlara erişmemiz temennî ve niyâzıyla sözlerimi noktalıyor, başta siz sevgili okuyucularımız ve Ordu halkımız olmak üzere, tüm milletimiz ve İslâm Âlemi’nin bayramını kutluyor, emperyalist vicdansızların tasallutlarından azâde olarak hep birlikte idrâk edeceğimiz nice bayramlarda buluşmak dileğiyle selâm, sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
28.09.2008 |
|
|
ÜMİT ÇİÇEKLERİYİZ; TEBRİKLERDE AÇAN…
BİSMİLLÂHİR’RAHMÂNİR’RAHÎM
Kübrânur Kızımıza
Sonsuz başarı ve mutluluklar dileğiyle…
- AKROSTİŞ -
Es’selâmü Aleyküm ve Rahmetullâh
Kimler geldi, kimler geçti; bizler de geldik, geçiyoruz bu köprüden
Ümit çiçekleriyiz, baharı hapsedilmiş diyârlarda açılan
Bizim omuzlarımızda emâneti gül kokularının
Rabbimiz, Rasûlünün bahçelerini bağışladı bizlere
Attığımız adımlarda hep o gül yüzün ışıltısı
Nerden geldik, niçin geldik; biliyoruz elhamdülillâh
Uzak değil; yanımızda, hattâ içimizde; bize bizden yakın
Rabbimiz bizlere şahdamarımızdan yakın
Kimin dostluğu daha güzel olabilir; kim O’ndan daha güzel koruyabilir?
Ağaçlara yaprağı, gönüllere sevmeyi kim verebilir O’ndan başka?
Hidâyet O’ndan, inâyet O’ndan, tüm güzellikler O’ndan
Rabbim, Güzel Rabbim; ayırma n’olursun bizi yolundan!
Acı bizlere, sevdiklerimize; ümmete, tüm inananlara
Mazlûm kardeşlerimize Filistin’de, Fellûce’de, Çeçenistan’da
Artık son bulsun çilesi bebelerin, ninelerin, dedelerimizin!
Ne gün düşecek topraklarımıza bereketi kâlplerimizin?
Ağlayanlarla ağlayamadıkça gülemezmiş yüzler
Sessiz sessiz, sevgiyi anlatır; yaş döken gözler
“Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak!”
Lâkin bu, aradan sevgisizliği kaldırmakla olur ancak!
Allâh’ım! Lûtfettiğin güzelliklerin değerini bilerek yaşat bizi
Muhammed’e (sav) komşu olacaklar arasına kat bizi!...
17.11.2004 06.oo Pamukkent
Çok Kıymetli kızımız Kübrânur;
Tebriğini aldım. Çok teşekkür ederim.
Şimdi mektup yazma, tebrik gönderme âdetleri kalmadı.
Artık her şey sanal âlem üzerinden seyrediyor.
O da havaya uçup gidiyor. Geriye ne iz kalıyor, ne eser.
Ne kompozisyon, ne çizgi, ne de bir dokunuş.
Eskiden tebrik kartları olurdu.
Doldururdu kitapçıların, hattâ bakkalların önünü.
Renk renk çiçekler gibi açarlardı bayramlarda.
Sokak ve caddelere çeşni katarlardı.
Yeni kartları şöyle bir gözden geçirirdiniz.
Türlü türlü manzara ve desenler arasında dolaşırdınız.
Sürpriz tebrikler gönderirdiniz sevdiklerinize hasret kokulu.
En güzelinden, en sıcak ve sanatkârâne olanlarından.
Siz de beklerdiniz aynı şekilde gözleriniz postada.
Uzun süre saklardınız bu kartları.
Kitaplarınızın arasında dolaşırdı.
Alır alır bakardınız. Dokunurdunuz. Koklardınız.
Manzaralarına, desenlerine dalar giderdiniz.
Hepsi gitti, hepsi. Tüm orijinâllik ve sıcaklıklarıyla.
Tüm özlem ve sevinçleriyle. Her şey cepte şimdi!
Cepte olduğu için de kolay harcanıyor herhâlde!
Her neyse, bizi o güzel günlere götüren,
bu orijinâl davranışından dolayı sana ayrıca teşekkür ediyorum.
Bu arada, unutmadan, ben de senin bayramını tebrik ediyor,
Sevdiklerinle birlikte,
Daha nice güzel bayramlara erişmen dileğiyle
Selâm ve sevgiler sunuyorum.
Ev ahâlisine de ayrıca saygılarımı gönderiyorum.
Yolun ve bahtın açık olsun. Allâh’a emânet ol.
Yüce Rabbim yardımlarını esirgemesin.
Duâdan unutulmamak dileğiyle…
Nûri KAHRAMAN
Ordu İHL Meslek Dersleri Öğretmeni
ORDU HAYAT GAZETESİ
26.09.2008 |
|