Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4609043
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.100.205
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
26
NEREDE KALMIŞTIK?
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

NEREDE KALMIŞTIK?

Piyasadaki İmam-Hatip câmiası dünkü yazımızı, okulun, câmianın ve tüm ilgililerin hayrı noktasında geç kalmış ve hafif geçilmiş bir yazı olarak değerlendirirlerken, bu okullarda okumayanlar, yazının muhtevâsının biraz ağır kaçmış olabileceğini belirttiler.

Dün,  “can alıcı” olarak nitelediğimiz ve sonra yazacağımızı belirttiğimiz, bizi asıl harekete geçiren konu şu: Dün konu ettiğimiz ORDU İMAM-HATİP LİSESİ GECESİ’nde, bir de ORDU İHL’den MEZUN ÜNLÜLER mâhiyetinde bir sunum yapıldı. Nâmık ALTAŞ hâriç, tümünün fotoğraflarla verildiği isimler, sırasıyle şöyle:

Eyüp FATSA, Engin TEKİNTAŞ, Mustafa YILMAZ, Yılmaz UZUN, Yılmaz DÜNDAR, Hüseyin YAŞAR, Selahattin AYDIN, Nâmık Kemâl UZUNLAR, Sezâyi AKARSU, Mehmet ARSLAN, İsmail ÇAĞLAYAN, Temel COŞKUN, İbrâhim YÜKSEL, Özcan GÜRSOY, Burhânettin TOPRAK, Âdil AKYURT, Beşir ÇİÇEK, Erol AKÇAY, Hamdi ÖZCAN, Mustafa AKKOZ, Nâmık ALTAŞ, Temel ÖZTÜRK, Emin AYDIN, Beytullâh ŞAHİN, Mustafa ÇAVUŞOĞLU, ? MURTAZAOĞLU, Ergün TAŞÇI, Kerim ÜSTÜN, Uğur TOPARLAK, Kadir ÇANAKÇI, Muammer ÂŞIK, Nâhit KÖSEOĞLU, Mehmet Âkif ERSOY, Âdem ALTAŞ, Seyfettin ERDEM

Tespit edebildiğimiz kadarıyle isimlerimiz bunlar. Daha niceleri var aslında. Bu kadarıyle bile çok çok gurur verici. Rabbim hepsine de İmam-Hatip misyonu istikâmetinde hayırlı kazançlar, hizmetler ve başarılar versin.

Değerlendirmeye gelince; bir defâ, bu isimlerin hiç birine îtirâzımız olamaz. Îtirâzımız, İmam-Hatip ismi ve câmiası üzerinden şahsî ve indî tasarruflara gidilmesine, bir taraf yapılırken, diğer tarafın yıkılmasına, kimilerinin gözlerin içine baka baka ve pervâsızca yok sayılmasına; gönül kırılmış, yok darılmış, hiç umûra gelmiyormuşçasına hareket edilmesine, ve dolayısıyla, böylelikle kardeşliğimizi zedeleyen tavırlaradır.

İsimleri yukarıya yazdık. Siz de değerlendirin. İşte benim ilk etaptaki tespitlerim. Daha çok şeyler tespit ederdim. Ona göre hazırlıklı gelirdim. Yerimi de ona göre seçerdim. Her şeyi tam izleyemedim aslında. Ama, isimlerden kaçırdığım olmadı gâlibâ.

Listeye iyice bakınca siz de görürsünüz düpedüz yapılan haksızlıkları! Meselâ aynı devlet dâiresinde KÜLTÜR MÜDÜRLÜĞÜNDE yardımcı konumunda olan Uğur TOPARLAK Bey Kardeş, meşhurlar listesinde yer alırken, onun yıllarca âmirliğini yapmış, yine Ordu İHL Mezunu, aynı zamanda, kitapları, televizyon programları ve sosyâl aktiviteleriyle herkesin tanıdığı Muzaffer GÜNAY yok!? Bunda kasıt yok denilebilir mi? Ama, aramızda mesele var diyorsanız, okul herkesin okulu! Eğer, böyle bir şey yoksa, o zaman, hâfızanız zayıfsa, câmiayı tanımıyorsanız, böyle bir şeye tevessül etmeyin! Ya da sorun, soruşturun, danışın! Sizi böyle bir uygulamaya zorlayan ne ki? Orada kendi isminizin de geçmesi mi?

Bana gelince; herhâlde böyle bir kıyağa ya da taltife ihtiyâcım olmadığı düşünülmüş olmalı! Hâlbuki, belki de öyledir ama, biz her zaman kardeşlerimizin ilgisine, sevgisine, her şeyden önce duâsına muhtaç olduğumuzu düşünüyoruz. “Bizim kimseye, kimsenin ilgilenmesine ihtiyâcımız yok!” gibi bir kabadayılığı aslâ yapamayız! Durumumuz ne olursa olsun. İnancımız da, örfümüz de bunu söylüyor bize.

Ama, anlıyorum, geçenlerde okul mescidiyle ilgili bir yazı yazmıştım. Allâh rızâsı için fikirlerimi serdetmiştim. Belki ondan kaynaklandı tüm bunlar. Olabilir, insanlık hâli. Ama, Recep AZAKLI Ağabey gibi çilekeş, cefâkâr, hizmete adanmış, şu an belediyede önemli bir görevde bulunan akademik dergilerde makâleleri yayınlanan münevver bir isim, Dr. Abdurrahman TOMAKİN gibi yıllarca Başhekimlik yapmış, Milletvekili adayı olmuş, gece-gündüz dememiş, kapı kapı dolaşarak hepimizin hizmetine yetişmeye çalışmış, nereye giderse gitsin Ordu’nun gündeminden hiç düşmemiş bir isim!

Ya Ahmet ÇAKIR! Yıllarca yaptığı Millî Eğitim Müdürlüğü görevleri yanında, 10’a yakın kitabı da var. Yoksa onların da suçu Ordu Hayat Gazetesi’nde yazmaları mı?

Yoksa, bu saydığım isimlerin hepsi belli siyâsî görüşlere daha yakın olduğundan mı? Daha yeni avukat olmuş, dolayısıyla bir çoğunun adı belki ilk defâ burada gündeme geliyorken, yılların avukatı ve siyâsetçisi, eski ve yeni İl Başkanı Erkan TEMİZ’in isminin orada olmamasını nasıl yorumlayacağız?

- Hiç öyle düşünme hocam dedi yanımdaki bir arkadaş. Evet, kıyıdan-köşeden bulup getirilmiş gibi gözüken bâzı isimler, tercîhde siyâsî bir temâyül, ve yâ doğal çevre hissi veriyorsa da, asıl unsur, isimlerin süreç itibârıyle işe yarayıp-yaramayacağıdır. Meselenin özü bir yerlere şirin gözükmektir. Hiç kendini yorma!” dedi.

- Peki, Hüseyin BAŞKÖY, Sabahattin ÖZTÜRK, İsmail KAHRAMAN vs. neden yok öyleyse? Hattâ Tevfik KARABULUT!

- Dedik ya ihtiyâç ve süreç meselesi!

Değişik görüşlere gazete olsun, web olsun, sayfalarımız açık. Bizden şimdilik  bu kadar. Rabbim gerek şahıslar, gerek müesseseler olarak, emânet ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi, istikâmet’in doğrusunca gitmeyi nasîp eylesin.

Bu gün HEP BERÂBER İNSANLIK İÇİN AYAKTAYIZ! Ordu târihinde ilk defâ böyle bir gâye etrafında, böylesine kararlı, kenetlenmiş bir gün yaşayacak. Hepimiz için güzel bir birliktelik başlangıcı olacak bu aynı zamanda. Hayırlara ve bereketlere vesîle olsun inşâllâh.

Hep berâber oradayız inşâllâh. Tek yürek üzre buluşmak dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

04.06.2010


Mar`12
26
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT
MIZRAP 2010

Yorumlar(1)

BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT!

Önceki gün, Çarşamba akşamı Ordu İmam-Hatip Lisesi Müdürlüğü’nün GELENEKSEL YIL SONU ETKİNLİĞİ ve HATİM DUASI MERASİMİ Programı vardı. Geçen yıl başlatılmıştı bu etkinlik. Bu defâ 2.si yapıldı. Çok güzel ve tek kelimeyle muhteşemdi. Akledenlerden ve emeği geçenlerden Rabbim râzı olsun.

Tam 99 hatim yapılmış yıl boyu. Duâsını, okulun ilk kurucuları arasında da yer alan, emekli vâiz M.Hulûsi MURTAZAOĞLU yaptı. Gerek sunucu Tâlip CAN Bey ve gerekse duâyı yapan hocamız, geçen gün yaşanan GEMİ ve PKK baskını dolayısıyle duâlarında FİLİSTİN ve MEHMETÇİKLER’e özel vurgu yaptılar. 2000 civârındaki katılımcının coşkun âminleri hepimizi duygulandırdı.

Emektar büyüklerimiz, kurucularımızdan, okulla özdeşleşmiş isimler Osman ALTAŞ ve M.H. MURTAZAOĞLU hocalarımıza, okulumuzun 1 numaralı öğrencisi ve ilk mezunları olan Mehmet Ali KEÇECİ ve Resul UÇAR Ağabeylerin elleriyle PLÂKET verilmesi âdetâ, çınarların buluşması denilebilecek özellik ve güzellikteydi. Gerçek bir kadirşinâslık ve vefâ örneğiydi.

Biz yıllarca bu ve benzeri tablolar için uğraştık. Sanırım 10’a yakın yıl bu anlamda PİLÂV GÜNÜ ya da KIR GEZİLERİ adıyla, tüm halkımıza açık Ordu İmam-Hatip Câmiası eksenli piknikler düzenledik. Çoğu defâ da çok sınırlı kişilerdik. İş, bir-kaç samîmî arkadaşın ve öğrencinin fedâkârlıklarıyla yürüyordu. Böyle elimizde, devlet hazırı mutfak, eleman, öğretmen, öğrenci de yoktu. Sandalye, sıra, oturak, masa, kürsü, mkrofon, bardak, tepsi! Hepsi, hepsi ordan-burdan bulup-buluşturmaydı. 

Hattâ, ENSAR VAKFI olduğumuz için, okulla ilgili bir etkinlik olmasına rağmen Sn. Âdil AKYURT’tan bir naylon sandalye bile alamamıştık. Bir defâsında, öğrencilerimizi şehirde piknik dâvetiyesi dağıtırken görmüşler de, ondan dolayı hem öğrenci hem de biz azar yemiştik. Tavrı anlaşılınca da, sonraki senelerde bu konuda herhangi bir talepte bulunmamayı yeğlemiştik.

Nedense, bize ve bizim gibi düşünen arkadaşlara karşı aynı tavır hâlâ devam ediyor. İşte bu akşam da ortaya çıktı; içten içe devâm eden, 28 Şubat bahâne edilerek, o rûha eklemlenmiş tavırlar.

Çocuklarımızı izlerken ağlayasım geldi. Onlar ne güzel, ne efendi, ne tatlı çocuklar öyle. Hele öğretmenleri; ne kadar beyefendi ve de hanımefendiler. Öğrenciler, öğretmenler bir arada; birbirlerini gördüklerinde gözleri ışıldıyor. Evlerinden daha mutlular sanki onların arasında. Bu öğrencilerle, bu öğretmenlerle neler yapılmaz? Her ay, hattâ her hafta! Çocuklar bence bu akşam kendilerini ispat ettiler.

Sunculuk yapan yavrularımız da, çağırdıkları öğrencileri tanımlama metinleri de hem akıcı, hem esprili, hem de ağır başlıydı. Öyle, adı âmire çıkmış, meşhurlar arasına girmiş bâzı kişilerin argo ağzı ve cıvıklıklarından eser yoktu! Hele dizilerde sergilenen, internet ekranlarını ablukasına almış pespâye dili gördükten sonra bu çocukların, hep çevrelerinde dolaşan bu sululuklardan nasıl etkilenmemiş olduğuna hayret ediyorsunuz! Tekrar tebrikler; bu nezih çocuklara, onları yetiştirenlere ve âilelerine…

Şennur BİLGİN kızımız nasıl bir çocuktu öyle? O mezunlar konuşması neyin nesiydi? O nasıl metindi, nasıl okuyuştu? İnsan olan insanın içinin titrememesi mümkün değil. Bizim neslin yaşadıklarının dramatizesiydi sanki! Yavrumuzu tebrik ediyorum. Âilesini de ayrıca kutluyorum.

Hemen onun ardından, BU SEVDÂ SENİN adlı şiirimi okumak geldi içimden. Kızımızın konuşmasının üstüne öyle bir giderdi ki; en azından tamamlayıcı olurdu. Ömrümüz olur da, idâreci arkadaşlarımız da bu sözlerimizden alınmazlar ve yâ insafa gelir de lûtfederlerse, gelecek seneye belki, inşâllâh! Biz, ondan önce, önümüzdeki günlerde şiiri buraya yazarız da, haklı ya da haksız olduğumuz konusunda karârı siz verirsiniz!

Peki ya Esrâ YURTTAŞ! Efendimiz(SAV)in VEDÂ HUTBESİ’ni okudu baştan sona; hem de ezbere olarak. Öylesine içten, öylesine duygulu, öylesine etkileyici. Kızımızı ve okulumuza, onun gariban öğrencilerine, herkese, işinin hakkını vererek, güler yüzle ve ibâdet aşkıyla hizmet eden annesini, tüm âileyi, böyle bir çocuk yetiştirerek bu anlamda, bir çok, bizler gibi işin sâdece edebiyatını yapanlara örnek olduğu için tebrik ediyor, yavrularının daha nice güzel günlerini görmelerini Cenâb-ı Hak’tan niyâz ediyorum.

Sevgili Muhammed KILIÇ’a gelince; SAKARYA TÜRKÜSÜ güzeldi. Önemli olan da bu. Ancak, fon yüksek verildiği için okuyuş biraz gölgede kaldı, o kadar. Benzer ilgi ve başarılarınızın devâmını dileriz. Tavsiyem, bir-kaç arkadaşınızla bir-kaç şiir daha belirleyip, İmam-Hatip Lisesi adına bir şiir gecesi yapmanızdır. Aslında bunlar çok basit şeyler. Niyet edildiğinde, bu yaz size fazlasıyla yeter. 10. sınıfta olduğuna göre, gelecek yıl ilk aylarda programı uygular, bizi de dâvet etmeyi unutmazsın inşâllâh.

Niye mi böyle diyorum? Çünkü, bu programa beni dâvet eden, okulumuzun Vakıf Başkanı İbrâhim YÜKSEL oldu. Geldim ama, selâmım bile kerhen alındı sanki. Ben bundan, bu dâvetin bile İbrâhim YÜKSEL’in özel tasarrufu olduğu düşüncesine kapıldım akşamki bu tavırlardan sonra.

İşin enteresan tarafı İbrâhim YÜKSEL Bey, öz be öz dayımdır. Demek ki, 7 yıl okuduğun, yaklaşık 17 yıl öğretmen olarak görev yaptığın okuluna gelebilmen için bile “DAYIN OLACAK!”

Bakın işte, “dayı!” denince akan sular bile duruyor! Nitekim, söz bitmeden, yer bitti. Başlıkta vurgulamak istediğimiz yere hiç gelemedik. Ki, asıl can alıcı nokta orada! Bu konu başladı ki, daha bitmez. Artık bu iş, hatır-gönül barajını aşmıştır…

Her neyse… Biliyorsunuz, ülke ve dünyâ gündemi de çok yüklü ve oldukça kritik bir yerlerde. Devletimizin karşı  karşıya bulunduğu durumlara bakın, bir de, milletin binbir ümitle yetiştirdiği, kâlbinin en güzel yerlerinde taşıdığı bizlerin buralarda sergilediğimiz ucuzluklara! Allâh(CC) hepimizi ıslâh etsin! Başka ne diyeyim?!

Yarın, tüm STK’larımızın ortaklaşa düzenlediği FİLİSTİN MİTİNGİ var.

 Saat 14.00’de Cumhûriyet Meydanı’nda. Halk olarak hepimiz dâvetliyiz,

ve zulmü lânetlemek, millet olarak tek yumruk olduğumuzu göstermek adına

inşâllâh hepimiz cümbür-cemaat oradayız… Herkese hatırlatalım inşâllâh!

Cumâmız mübârek, yarınki mitingimiz hayırlı ve bereketli olsun…

Hepimizin yüreği ihlâs ve samîmiyet nurlarıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

03.06.2010 


Mar`12
26
İSRÂİL NEREYE KOŞUYOR?
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

İSRÂİL NEREYE KOŞUYOR?

Gerçekten dünyâ, dünyâ sevgili dostlar. Gördüğünüz gibi, yine dünyâlığını yaptı işte!

Bir türlü bir kararda duramıyor. Her şey allak-bullak oldu; gündemler birden bire değişti!

Hem de ne değişme! Ama, bu sefer çok farklı, acâyip bir kavga ve kapışma söz konusu olan.

Ülkemizde alttan alta seyreden mücâdele, üstten üste çıktı. Yanardağ misâlı gökleri tuttu.

Hiç tahmin eder miydiniz böyle akla-hayâle gelmez olayların peşi peşine sökün edeceğini?

Geçen haftalarda ülkemizde, Cumhûriyetin Partisi CHP’de herkesi şok eden olaylar yaşandı. Bir den bir KASET çıktı ortaya! İşin özü; SKANDAL ve BAYKAL,sonra KONGRE! sonra torbadan çıkar gibi yeni bir ümit havası, yepyeni bir lider; İŞTE KILIÇDAROĞLU!

Memlekette, SOLDA BİRLİK ÜLKEDE DİRLİK adına bütün dikkâtler solun yürüyüşüne,  ERGENEKON’un ümitlenip, gözlerini tam da kurtuluş hayâlleri bürüyüşüne odaklanmışken 

haftanın ilk saatlerinde sabah, namlular birden bire limanların sessizliğini bozdu!

Baştan aşağı ülkemizi yasa, tüm dünyâyı da gümbürtüye boğdu o kahpe namlulardan çıkan zâlim kurşunlar! Türkiye büyük ülkeydi. Bundan dolayı, büyük başın büyük ağrısı oluyordu.

Türkiye’nin hem içinde, hem de dışında, boşalan bu namlular tam yüreklerimize dönüktü!

İskenderun’da şehitler, uluslar arası sularda şehitler; tetikler, aynı ellerle basılan tetikler!

Hedef Türk Milleti, Hedef ERDOĞAN. Hedef Referandum. Hedef tamâmen TÜRKİYE!

İsrâil’in işine şaşmamak gerek. Zîrâ, İsrâil’i İsrâil yapan, SİYONİST dedirten karakter, bu!

Muharref dinleri bunu âmirdir, milliyetleri budur; cinsleri-cibilliyetleri, haysiyetleri budur!

“Onlara, Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin denildiği zaman, biz (yalnız) bize indirilen (Tevrat)a inanırız derler ve ondan başkasını da inkar ederler. Halbuki, o (Kur’an), beraberlerinde olan (Tevrat’ın aslın)ı da tasdik eden bir gerçektir. (Resûlüm) deki, “Eğer (gerçekten) inanıyor idiyseniz, niçin daha önce Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” (Bakara: 91)

Târihte nasılsalar şimdi de öyleler. Huyları, karakterleri, ahlâkları, tıpkı o zamanlardaki gibi.

Türkiye ve İslâm Dünyâsı’nın şahsında, tüm dünyâya karşı pervâsızlıklarını sergilemişlerdir.

Türkiye üzerinden Îran, Pâkistan gibi tüm İslâm ülkelerine göz dağı vermek istemişlerdir.

Ancak, bir korku devleti olduğunu bir defâ daha gösteren SİYONİST İSRÂİL bilsin ki;

KORKUNUN ECELE FAYDASI YOKTUR!

BU SON HAREKET ONUN İÇİN, SONUN BAŞLANGICIDIR!

Dünyâdaki infiâller, protestolar bu gerçeğin habercisi. Bu defâ iş her zamankinden farklı.

Sâdece, Ordu’da verilen tepkiler bile, bütün bir milletin feverânına tercümân niteliğinde.

Ülkede, dünyâda ve bölgemizde, Ordu’da tepkiler çığ gibi, dalga dalga fırtınalaşıyor.

Bu dalga tüm dünyânın dalgası, Okyanuslar dalgası; yâni TSUNAMİ. Sıkı dur İSRÂİL!

“Verdikleri sağlam sözü (ahitlerini) bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve kalblerimiz perdelidir (bize yapılan davet boşunadır) demeleri sebebiyle (onları lanetledik ve başlarına belalar verdik.)” (Nisâ: 155)

BÖYLESİ ZULME, MÂKUL İSRÂİL HALKI DÂHİL KİMSE GÖZ YUMMAZ!

İSRÂİL BAŞINA BELÂYI ALDI ve ARTIK KENDİ SONUNA KOŞUYOR.

“Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa (bulunsunlar), Allah’ın ahdine ve (mü’min) insanların ahdi (ve himayesi)ne sığınanlar hâriç, üzerlerine zillet (aşağılık damgası) vurulmuştur. Artık onlar Allah’tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik (ve aşağılık damgası) vuruldu. Bu, onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyledir.” (Âl-i İmran: 112)

Yahudilerin öldürdükleri peygamberler;

Hazreti Zekeriya, Hazreti Yahya ve Hazreti Şuayb’tır.

Zamanımızda Filistinliler başta olmak üzere, çelik-çocuk, ihtiyar kadın demeden, işine gelmeyen herkesi öldüren, bu son olayda da örneği görüldüğü gibi öldürmeye devam eden ve bu huyundan vaz geçmeyeceğini her hâliyle belli eden bugünün Yahudileri de bu âyetlerin muhatablarıdır.

Zira ellerinden gelse onlar da peygamber öldürecekler ama zamanımızda peygamber yok. Onun için, “Peygamber bulamazsak biz de ümmet öldürürüz” dercesine, O’nun vârisleri niteliğindeki âlimler başta olmak üzere son peygamberin ümmetlerini öldürmeye pervâsızca devam ediyorlar.

Ama iş bu defâ farklı. TÜRKİYE ve ERDOĞAN bu zulmü içine sindiremez. Sağıyla, soluyla herkesin İSRÂİL’e sert tepkisi bunun kanıtıdır ve çok sevindiricidir. Hükümet, şehitlerin kanının yerde ve SİYONİST ŞÖVENLER’in yaptıklarının da yanlarına kâr kalmaması ve burunlarının behemahâl sürtülmesi için uluslar arası tüm yasal yolları deneyecek ve sonuç alıncaya kadar da uyumayacak, rahat durmayacaktır.

Rabbimiz, tüm inananların ve inananların ve mâsum isanların hukûku için mücâdele edenlerin yardımcısı olsun. Aziz milletimizin gönlü de, hak ve onun için mücâdele heyecan ve aşkıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

02.06.2010



Mar`12
26
ŞU, DERGİ FİKRİ; ORDUDA..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ŞU, DERGİ FİKRİ; ORDU’DA…

Şöyle bir geriye dönüp baktığımda, lise çağlarımızda başlamak üzere, yıl yıl bir sürü notlar tutup, kayıtlar biriktirdiğimi görüyorum. 70’li yılları not düştüğümüz cep ajandaları ve ayrıca extradan defterler, 80’lerden bu yana da yıllık küçük ya da büyük, kitap boylarında ajandalar var. Ve yine ayrıca defterler. Meselâ, Cezâyir’de geçirdiğimiz 89-90 dönemi ajandalara sığmamış. Koca koca defterlere yazmışız günlüklerimizi.

Niye? Şimdi düşünüyorum da; niye, hakîkâten? Mutlakâ, “ilerde değerlendiririz” düşüncesi! Ama, nasıl? Cevâbını, yine “eski defterleri!” karıştırırken buldum:

“Şu, dergi fikri Ordu’da; gerçekleşmeli aslında. Bu bizim boynumuzun borcu. Allâh (CC) sorar, bunu yapmazsak diyorum. Ama, nasıl başaracağız? Kime ve nasıl anlatacağız derdimizi? Herkes, işin kâr etme, hiç olmazsa zarar etmeme, kendini amorti etme yönünü soracak haklı olarak. Bunun cevâbını verecek gücü kendimde bulamadığım, bu tecrübe ve imkâna da sâhip olamadığımı düşündüğüm için, bu fikir gönlümün derinliklerinde meknûz olarak kalacağa benziyor. Bu fikri açtığım zaman, tabiatıyla, “hadi sen yap!” denilecektir. Ama nasıl yapabilirim bunu? Şunu, bunu koşturup coşturabilirim belki; lâkin, sonu gedik gelirse n’olacak?

Aslında, kendimize göre bir iş kurmak ve rayına oturtmak borcundayız da aynı zamanda. Memuriyet sınırlı, ve belirli bir seviyesi var. Hayat ve hizmet kalitesi bakımından maddenin önemi inkâr edilemez. Mâneviyât işleri bile, en çok paraya muhtaç işlerden bu gün. Öyleyse, şimdiden bir işe başlamak mecbûriyetindeyiz gibi geliyor bana. Bu konuda, öncelikle kendimize güvenmeliyiz. Her anlamda özgüven yâni. İyi hesap etmeli, işi sağlam kurmalı ve öyle yola çıkmalı.

Dergi, tutacağımız işin bir meyvesi olabilir sâdece. İşin kendisi olamaz. İş olmadan olamaz yâni. Derginin hayâtiyeti buna bağlı. İş bir şey getirmezse, dergi için ne imkân bulabiliriz ne de zaman!

Ordu, bir yayın organını rahatlıkla besler. Hem de fazlasıyla. Buna kesinlikle inanıyorum. Kültürel kaynak da bol diye düşünüyorum. Eleman da, teknik boyut ta zaman içerisinde hâllolur. Lâkin, maddî kaynağın yetersizliği işin akışını bozar. Paradaki tereddüt her şeyi sarsar.

Ama, her şeye rağmen, ne yapıp-edip, bunu başarmanın bir yolunu bulmalı. Bu bizim ilk ve en zorlu görevimiz memlekete döndükten sonra gibi geliyor bana. Birlik için, hizmet için, âhenk için, bunu kaçınılmaz görüyorum. Gelen için bir ev, misâfir için durak, genç rûhlar için kültürel, mânevî bir burak olarak görüyorum bunu. İnşâllâh, gerçekleşmesi temennîsiyle… 23.20  02.06.1990 C.U.T.A (Cezâyir Üniversitesi Öğrenci Yurdu) CEZÂYİR

O günlerde Türkiye’ye döndük. Öncelikle, bir iş kurma arayışına girdik. Hem, dergi, kültür vs.nin esprisiyle örtüştüğü ve de bizim ilgi alanımız olduğu için. İş kolu olarak bu anlamda kitabevi açmaya, ya da devralmaya çalıştık. Bayağı ciddî girişimlerimiz oldu. Ancak, ticârî tecrübe olmayınca, bir yardımlaşma, ortaklık vs. de sağlayamayınca, tek başımıza da cesâret edemedik. Öylece kaldı. Şimdi düşünüyorum da, olacak şey de değildi doğrusu bu. Heyecan güzeldi ama, ticâret te çok farklı bir şeydi. Hele, benim işim hiç değildi!

Dergi fikrini ancak, Ensar Vakfı Ordu Şûbesi kurulduktan sonra gerçekleştirmeye muvaffak olabildik. Sıtkı ÇEBİ merhûmun adını koyduğu ORDU ENSAR’ı 5 sayı yayınladık elhâmdülillâh. Fakat bu, bizim kasdettiğimiz anlamdaki dergi değildi tam olarak. Bir bülten hüviyetindeydi. Adı da, bu anlamda denk düşmüştü.

O açık, yânî dergi açığı tüm açlığıyla devam ediyor. Ordu’da hâlâ, bir dergimiz yok maalesef. Şifâhî olarak her yerde dillendiriyoruz, ama yankı yapmıyor. Hele bir öğretmen arkadaşla karşılaşıp da, Edebiyâtçı, Türkçeci ya da Târihçi olduğunu söylemesin; hemen fikrimizi açıp, destek olmasını istemişizdir; en azından editöryâl olarak.

Beri tarafta, bâzı kurum ve kuruluşlara, iş çevrelerine de bu durumlar açılmıştır. Fakat bu güne kadar bu teklifler ciddî bir muhâtaba denk gelmemiştir. “Haklısınız!” demeyeni görmedik; ama hâlâ müspet bir sonuca da ermedik!

Demek ki, her şeyden önce Ordu zevâtı olarak bizler ermedik! Belki birbirimize güven veremedik! Her neyse ama, sonuç îtibârıyle henüz olgunlaşamadık demek ki bu anlamda. Yıllar, on yıllar geçiyor üzerinden, dünyâda iklimler bile değişiyor da hâlâ niye olgunlaşmıyor bir türlü bu meyve?

Dostlar, işin aslına bakarsanız, Ordu’nun daha ne noksanları var ki; dergi solda sıfır kalıyor. Dergi, bunların sâdece bir parçası. Yoklar ordusu kalabalık sizin anlayacağınız.

“Derdini söylemeyen, dermanını bulmaz derler!” Bu türkü, kültürümüzün güzel parçalarından biri. Mızrap bu nağmeyi, demi geldikçe yine ırlayacak inşâllâh.

Kurtuluş yok; bu konuya,  yine döneceğiz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.06.2010


Mar`12
26
GÖLKÖYE ve BAŞKANINA SELÂM..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

GÖLKÖY’E ve BAŞKANI’NA SELÂM…

Kaderin, bu sabah yolculukta da karşıma çıkardığı, Sungurlu’ya yaklaştığımız sıralarda otobüsün ön taraflarında gördüğüm, ancak, -seyâhati seven birisi olduğunu bile bile yine de-  ihtimâl vermeyip, benzerlik herhâlde dediğim ve fakat molada yüzyüze gelince hayretle kucaklaştığımız İrfan ÖZBİLEN Ağabey eksenli olarak geçtiğimiz ayın 2. yarısında “KIRK KERE İRFAN”, “GÖLKÖY İRFANI”, “ORDU, GÖLKÖY, MÜBÂDELE” başlıklarıyla üç yazı yazmıştım.(Gazetemizin internet’inden ulaşılabilir.) En az o kadar daha elimizde bilgi var. Ancak, bizim niyetimiz bu anlamda sâdece bir fikir vermek, teklif sunmak.

Bizim burada yapacağımız, yayınladığımız yazılardan aldığımız güçle, kendisinin şahsında Gölköy sevdalısı arkadaşlara seslenmek yalnızca:

“Arkadaşlar. İrfan Ağabey’in anlattıklarından ve daha önce de Sıtkı ÇEBİ Bey’den dinlediklerimizden öğrendiğimiz kadarıyla GÖLKÖY, geçmişiyle, anlı-şanlı sülâleleri ve her zaman stratejik olmuş ve olacak konumuyla başlıbaşına bir yer. Gelecekte de öyle olacak. Bence mutlakâ ciddî bir çalışma yapılmalı. Gölköy’ün târihinden, yakın geçmişinden, bugününden ne gibi bilgi ve veriler toparlanabilirse kaleme alınmalı, kayda geçilmeli. Bu yapılamıyorsa, bölük-pörçük, kıyısından-köşesinden de olsa bir şeyler ortaya konulmalı. Hiç olmazsa yarın ya da gelecekte yapılabilecek çalışmalara kaynaklık edebilsin.

Ahmet ÇAKIR Ağabey’le bunu zaman zaman paylaşıyoruz. Çiçeği burnunda, genç, heyecanlı, hizmet sevdâlısı olduğundan şüphemiz bulunmayan, eğitimci kişiliğiyle de tanıdığımız Sn. Ali Kemâl MERT Başkanımız’a bu husûsu bir gönül dilekçesi olarak arz ediyorum. Yapacağı, altında imzası olacak ve geleceğe uzanacak en önemli hizmet de bu olacaktır. Gölköy’ün, bu anlamda yetişmiş münevverleri bulunduğundan şüphemiz yok. Hattâ, Gölköy’e, kültürel çalışmalar ekseninde vilâyetin öncülüğü bile yakışır. İnanıyorum ki, Gölköy’de de en az Ünye, Fatsa gibi ilçelerimiz kadar kültürel, târihî, otantik materyâller var. Ordu’da çıkmayan bir dergi orada rahatlıkla çıkabilir diye düşünüyorum.

İrfan Ağabey’in anlattıkları bile biraz genişletilse, koskoca bir kitap meydana getirilebilir. Genişletilmekle kalmayıp bir adım öne gidilerek, anılan ya da işâret edilen yer ve kişilerin, sülâlelerin izi sürülüp araştırılsa Ansiklopedi bile çıkar ortaya. Âcizâne, başlangıç olarak, Ünye Millî Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı gibi bir KÜLTÜR DERGİSİ çalışması öneriyorum Gölköy Belediyesi’ne. Orası olmazsa bir başka kurum, ya da iş adamı veyâ resmî, sivil kişilere. Ama bir yerden başlamalı. Bizim görevimiz hatırlatmak. Gerisi sizlere kalmış.

İrfan Bey’e soruyorum, “Sizin ilçeli çok akademisyen vardır değil mi, belki en az 10 tâne?”

“-Elbette. Sâdece Profesör vardır o sayıda. ODTÜ Fizik Kürsüsü Başkanı Gölköylü. İTÜ’de 2 profesör, Konya Selçuk’ta, İzzet BAYSAL’da, Samsun Tıp’ta, Trabzon KTÜ’de vs. çok var.”

Gölköy’de de elan, eli kalem tutan nice kişi vardır. Halk içinde geçmişe dâir dağarcığı yüklü, dili zengin, dimağı ve de damağı güçlü niceleri vardır. Öğretmenler, meraklılar, öğrenciler seferber edilerek, röportaj, araştırma, hikâye, mani, türkü vs. derken al sana bir sürü materyâl! Zamanla ivme kazanarak kar kütüğü gibi büyür toparlananlar ve güzel şeyler çıkar ortaya. Birileri bizleri dıştan dejenere etmeden, bünye değişmeden, kendimiz kalabilmek adına bunu yapmalıyız da aynı zamanda.

Meselâ, bildiğim kadarıyla, yöremizin önemli sanat ustalarından İhsan GÜRDAL’ın da bir Gölköylü yanı var. Câvit KALPAKLIOĞLU’nun 7 Mayıs 1993 târihli MEMLEKET GAZETESİ’nde kendisiyle ilgili yazan Gökhan AKÇİÇEK’in verdiği bilgiye göre İhsan GÜRDAL İlkokulu Gölköy’de okumuş. Zaman zaman yaptığımız sohbetlerde sık sık Gölköy’den anlatır kendisi. Hattâ çocukluğuna yaptığı atıfların mekânı çoğu defâ Gölköy’dür. Dolayısıyla, onun da Gölköy’e dâir söyleyebileceği çok şey olduğuna inanıyorum.

İrfan Ağabey de diğer bir İhsan’dan bahsetti; İHSAN AYDOĞDU. O da İhsan GÜRDAL gibi orada okumuş. Babası Postacı Murat diye mârufmuş. Yıllarca Gölköy’de görev yapmış. Hattâ bir ara oraya yerleşmişler. İki katlı evleri de varmış. Sanırız, öğretmen emeklisi İhsan AYDOĞDU’nun da anlatabileceği şeyler olacaktır.

Demek istediğim, bu vâdîde bir irâde ortaya çıkarsa engin ve de zengin bir sonucun elde edileceğine inanıyorum. Ve, herkes de diyecektir ki;

Aman, bu GÖLKÖY ne gölmüş ne de köy! Bambaşka, köklü, ilimli-irfanlı, asıllı-asâletli bir beldeymiş; meğer buralardan neler gelmiş, neler geçmiş diyeceklerdir.

Kim bilir ne hikâyeler, ne masallar, ne mâcerâlar, ne senaryolar çıkar GÖLKÖY’ün o, onu çepeçevre kuşatan yamaçlarından, sâhillere inat bir atlas gibi toprağı süsleyen mısırlı, pancarlı, patatesli, zalıtlı, ‘domates-biber-patlıcan’lı nice doğal ürünleri barındıran bereketli tarlalarından, engin ormanlarından; nereden kaynadığı belli olmayan esrârengiz göllerinden!

Gölköy’den, bu anlamda, tüm diğer ilçelerimize, hattâ merkez ilçeye bile örnek olabilecek bir hareket bekliyoruz. Folklorik ve turistik özelliği de olacak böylesi yayınların yöre insanlarının kendilerini tanımalarına ve daha bir kaynaşmalarına vesîle olacağı gibi, ilçenin de her anlamda tanıtımına da hizmet edecektir. Ayrıca, bugün, gurbettekilerle olacağı gibi, yarın da geçmişle gelecek arasında köprü vazîfesi görecektir. Tüm emeği geçenlerin de göğsünü kabartacaktır bu. Hele üzerinden bir-kaç sene geçince değeri hemen anlaşılmaya başlanacaktır. Fazla sözü de zâid görüyorum. Bizimkisi sâdece hatırlatmaktan ibâret.

Haydiyin sevgili başkanım ve çok değerli Gölköylü kardeşler!

Hayırlı bir çığır açınız, örnek olunuz; görelim sizi ves’selâm…”

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

31.05.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 67 68 69 70 71 [72] 73 74 75 76 77 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4591)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...