Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4609080
 Sitede Aktif: 2
 Ip: 172.71.254.142
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
26
YOLLA UÇURUM ARASI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

YOLLA UÇURUM ARASI

Geçen hafta olan kazâ bir ay içerisinde 3.süydü. Demek ki bizim toplumumuz iyice lâçkalaşmış. Ruh disiplini diye bir şey olmadığı gibi, ibret almak da yok. Aynı yerde daha önce yine kazâ olmuş. Daha dün denecek zamanda aynı güzergâhda bir servis kazâsı daha meydana gelmişti.

Nereden bakarsanız bakınız, bu ve benzeri olaylar insanlık kimyâmızın bozulduğunun dışa vurumudur. Bunlar işin maddî boyutu. Mâneviyât âlemimizde ne büyük felâketler tezâhür ediyor; ne yazık ki onu yalnızca öbür dünyâda test edebileceğiz! Ama, o zaman iş işten geçmiş olacak. Öyleyse bu olaylardan her anlamda sonuçlar çıkarmalıyız.

Rabbim, her türlü ve bilhassâ ebedî felâketlerden korusun. Hiçbir âileye ve  çocuklarımıza böyle olaylar yaşatmasın.

Bir imtihan olarak böyle durumlar yaşatırsa, gidenlere îmanla gitmeyi, kalanlara da ölçüyle ve sabırla kalmayı nasîp eylesin…

Elif Büşrâ ve âilesini tanımıyorum. Hiç görmüş de değilim. Basına aksettiği kadarıyla tanıdım. Bilhassâ ödevlerdeki ifâdeler bizler için bir tesellî ve yegâne ümit oldu. Hepimiz erinde-gecinde gideceğiz. Rabbim cümlemize îmanla göçmeyi nasîp eylesin. Onun dışındaki her şey yalan, sanal ve de anlamsız. Orada zerre geçerliliği yok. Yalnızca Hak, yalnızca îman. Allâh hepimizin yardımcısı olsun. Sonsuz ayrılıklar, mutsuzluklar ve de hicranlar yaşatmasın.

Bu çocuğumuz için bir Yâsin okumak geldi içimden. Okudum ve duâ içerisinde adını özellikle andım. Çünkü o hepimizin evlâdı. Bizim eserimiz. Kurbansa,bu, trafik olayının da çok ötesinde, toplum olarak hepimizin genel lâçkalığının ve de vurdumduymazlığının kurbanı. Mevlâ rahmet eyleye. Bizlere de ibret almayı, sorumluluklarının ciddiyetinin farkına varmayı nasîp eyleye.

Duâyla kalmayıp, bir de şiir yazdım. O, bildiğiniz ve alışık olduğunuz Akrostiş stilinde. Demek ki etkilenmişiz. Hepimiz böyle olaylarla karşılaşabiliriz. Gerçekten zor bir durum. Rabbim göstermesin, gösterirse de sabrını vererek yardım eylesin…

Yakınları “BAHAR GÖZLÜ ELİFİMİZ GİTTİ!” diyorlar.

Ben de o pencereden baktım:

BAHAR PENCERESİ

En beklenmedik anda kapıp götürür rüzgâr

“Lâ havle” demeye bile fırsat kalmaz güzelim!

İşin hakîkâtini anlayamadan daha;

Fasl-ı hayât kesilir, sazlar çalmaz güzelim!

 

Beşikleri süslersin, şenlersin gönülleri

Ümitlere açılır, geçersin bülbülleri

Şarkı olur dillerde kül edersin gülleri

Revân olur gidersin; kader salmaz güzelim!

 

Âh ettirir hem bize; yola düşer gidersin

Bekliyorken gelmeni, dağ-taş aşar gidersin

İyiler diyârına, durmaz, koşar gidersin

Nûr gönüllü olanın gülü solmaz güzelim!

 

Dedin gitmeden önce; “SABIR, TEVEKKÜL” gerek

“ALLÂH, RASÛL” diyene, tüm gidişler bal-börek

Şükür, îmânımız var; Cennette düğün-dernek

Allâh’a güvenenler mahrum olmaz güzelim…

 

Sabır zor; amma lâkin, güzel olur meyvesi

En zoru, ayrılığın beklemeden gelmesi

Lâkin anne-babanın daha ağır hissesi

Allâh yardım etmezse, çile dolmaz güzelim…

           

Mukadderât, neylersin; bize düşen rızâdır

Vefât, vefâ demektir; bahânesi kazâdır

En kötü şey isyândır; çünkü Rable nizâdır

Rûhu alan, verendir; canlar ölmez güzelim…

 

Ahirette inşâllah erersin murâdına

Hâlisâne duâlar yetişir imdâdına

Melekler fer verirler koluna kanadına

Er-geç herkes gelecek, sanma gelmez güzelim…

 

Tabut aldı götürdü; şimdi topraklardasın

İslâmın çiçeğisin, yeşil yapraklardasın

Lâilâhe illâllâh diyen dudaklardasın

Elbet îmanı olan, darda kalmaz güzelim…

Ölümler, ölmeler, öldürmeler, zulümler, cinâyetler, kazâlar, sorumsuzluklar, başıboşluklar, vs. vs. Nereye gidiyoruz? Bu işe ve böylesine gidişe bir dur demenin zamânı artık gelmiş olmalı!

Yüce Mevlâ yavrumuza, her iki ismi gibi güzel, anlamlı, müjdeli, mutlu bir sonsuz hayât, arkada kalan anne-babası, yakınları, öğretmenleri, arkadaşları ve sevenlerine de sabırların en güzelini nasîp eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

27.04.2010


Mar`12
26
MUSTAFA KÖKSALIN SITKI ÇEBİ USTASI..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

 

MUSTAFA KÖKSAL’IN “SITKI ÇEBİ USTA”SI…

Ensar Vakfı Ordu Şûbesi olarak 16 Ocak 2004 Cumâ akşamı AKM’de SITKI ÇEBİ ŞÜKRAN GECESİ düzenlemiştik. Ondan 2 akşam önce de, yine vakfımızın haftanın Çarşamba günleri uyguladığı, adını Ordu’nun Pazar günü olan Çarşamba’dan alan ÇARŞAMBA PAZARI programı vardı. O günün konusu, doğum yıldönümüne tevâfukan, Perşembe-Sarayköylü, merhum Prof.Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’ydu. Konuşmacıların başında da, Prof. ve babasını, hattâ tüm ÇAVUŞOĞLU âilesini çok iyi tanıyan, bize ve Ordu’ya bu ismi duyurup tanıtan Sıtkı ÇEBİ’ydi.

O akşam Mustafa KÖKSAL da oradaydı. Her katılımcıya olduğu gibi ona da, iki gün sonraki etkinliğin dâvetiyesini vermişiz. O da bu dâvetiyeyi ânında, en güzel şekliyle değerlendirmiş!

Mâlum, Mustafa Bey öğretmendir; Almanca öğretmeni. Ancak o daha çok spor adamlığı ve yazarlığıyla tanınır. Lakâbı ise; yakışıklı, doğma-büyüme şehirli, dolayısıyla sosyeteliğinden dolayı ARTİST MUSTAFA’dır. Bunda, onun ta öteden beri şık giyinmeyi, sanırım bir de, o zamanların oldukça bağlayıcı yönetmelik, yasak, ayıp gibi değerlendirmelerine aldırmadan kılık-kıyâfetinde farklı olmayı becermesinin payı da büyük olsa gerek. Kendisi, harbî ve dobra olduğu kadar sempatik, esprili ve de aynı zamanda alçakgönüllüdür. Ordumuzun popüler sîmâlarındandır.

Her neyse, gelelim asıl konumuza. AKM’de SITKI ÇEBİ ŞÜKRAN GECESİ programındayız. Sunucular, İmam-Hatip Lisesi’nden öğrencilerimiz Cihat GARİP ve Eslem ERSOY. Geceyle ve Sıtkı ÇEBİ’yle ilgili konuşacak misâfirler sıraları geldikçe çeşitli şekillerde ve cümlelerle takdim ediliyor ve kürsüye çıkıyorlar. En son, üstad dâvet edilecektir sahneye. Ama önce şu mısrâlar okunur vurgulu ve olanca duygusallığıyla:

                                               ORDU ve Sen! Etle kemik gibi;

Can gibi, canan gibi…

Yıllar geçti hayat meydanından

O meydanda sen kaldın;

Ardında cilt cilt ORDU…

Ne seni anladı ORDU’lular

Ne de ORDU’dan geçinenler!

Seni ORDU anladı,

Sen de ORDU’yu.

Ustalar ustası; mahcubuz.

ORDU’dan geçinen olarak.

Sen yaz bu güzel şehri,

İçine bizleri de koyarak;

Darılmadan, gücenmeden…

“- Mustafa KÖKSAL Hocamız, SITKI ÇEBİ USTAYA adlı bu şiiri 2 gün önce, yâni Çarşamba Gecesi, Sn. Sıtkı ÇEBİ’nin de katıldığı Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’nu anma programında yazdı. Biz, o zaman okumadık. Sürpriz olsun diye, bu geceye sakladık…

Üstadımız olan, Araştırmacı-yazar-Ordulog ve gazeteci, çok değerli büyüğümüz Sn. Sıtkı ÇEBİ’yi, duygu ve düşüncelerini bizlere aktarması için huzurlarınıza dâvet ediyoruz…”

Evet, şiir ve hikâyesi böyle. Kısa bir şiir ama, Sıtkı ÇEBİ’yi, genel çizgileri ve fotoğraf îtibârıyle güzel resm’etmiş. Resim dedik de, bir de resim var gördüğünüz gibi. Şiir de, resim de, söz konusu dâvetiyenin arkasında yer alıyor! Dedik ya dâvetiyeyi en güzel şekliyle değerlendirmiş diye! Çarşamba Gecesi Üstada bakarak çizilmiş. Herhâlde, üstâdı diğer konuşmacılardan birini dinlerken resm’etmiş olmalı. Ama, ne kadar güzel, sevimli, tonton, sempatik ve aynı zamanda karizmatik çizmiş, değil mi? Hem, öyle sâhici ki, tanıyan her kim görse; “bu, o” der!

Belki de bu Sıtkı ÇEBİ adına tek örnektir. Fotoğraf, video sayılamayacak kadar vardır da, böyle orijinâl çizim olduğunu hiç görmedim ve de duymadım.

Eline, gönlüne sağlık Mustafa Bey Kardeş! Çok güzel olmuş!

Ömrüne bereket ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.04.2010


Mar`12
26
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN..
MIZRAP 2010

Yorumlar(1)

37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN…

Tâ 1973’den bu yana, şu veyâ bu şekilde yazmaya, günlük tutmaya başlamışım. Bunlar daha çok şiir formatında olmuş, ancak hâtıra niteliği taşıyorlar. Bu gün, o zamanlara âit çocuksu cümle ve mısrâlar arasında gezineceğiz:

“23 Nisan bayram törenlerinden sonra akşam köye gittik. Yiyip-içtikten sonra saat 10.00’da yattık. Sabah 5,5’ta kalktım. Hava güneşliydi. Kuşlar neşeli neşeli cıvıldaşıyorlardı. Ilık ılık esen yeller ağaçların dallarını sallıyordu. Güneş yükseldikçe çiseler de buharlaşıp yükseliyor, kayboluyordu. Çimenler hep birlikte yatıp-kalkıyorlardı.

Harmana çıktım. Yemyeşil. Akşam bıraktığımız gübre torbaları bizi bekliyordu. Temiz havada biraz dolaştım. Denize baktım. Uzaklarda gökle bitişmiş gibiydi. Şehirse, sanki yakındı; şu tepenin arkasında gibiydi.

Fındık bahçelerine doğru baktım şöyle. Ocaklar sıra sıraydı. Hepsinin boyu aynıydı. Yemyeşil birer deryâydı sanki vâdiler.

Câmi görünüyordu aşağıda. Minâresine güneş vurmuştu

Bir de baktım ki karşıya; Sali Amca tarlaya durmuştu

                        *

Annem çağırdı aşağıdan beni. Gübreleri atmak için

Yükledim arabaya torbaları. Bahçeye gitmek için…

Yük 100 kg.  Tekerlek de lâçka olduğu için, yumuşak ve engebeli yokuşta  zorla gidebiliyorum. Hattâ, bâzen devriliyor, tekrar yükleyip yola koyuluyorum. Saat 06.00’da bahçedeyiz. KUFA dediğimiz gübre atma kaplarını elimize alıp başlıyoruz atmaya. Kemre dediğimiz hayvan gübreleri, zâten önceden atılmış. Çarşı gübresini de onun üstüne katınca daha çok fındık alacağımızı umuyoruz.

Gübre işinden sonra HARK, yâni hendek açma işi başladı:

Biri babam, biri ben; Başladık hark açmaya

Yığılan toprakları, Kenarlara saçmaya…

Yakında olan sel sebebiyle yıkılan bâzı peyleri onardık sonra. Bir taşta çok uğraştık. Belki 1,5 saat sürdü.

Her neyse; saat 10.00’a doğru eve yönelebilmiştik. Sabahtan bir şey yemeden çıktığımız için karnım zil çalıyordu. Bu heyecanla bahçeyi şöyle bir dolaştım. Gübre kufalarını topladım. Arabaya koydum. Vurdum yokuşa…

Başladım yokuşu çıkmaya; Yük az olmaya az belki ama

Yoruldum, hem tıkandım; Bir yanda açlık, bir yanda yama!...

                        *

Çeşme yanına gelince; Baktım ki sular çok fazla

Açtım yağmur sularını, Yıkadım elimi-ayağımı mintak’la…

Eve geldiğimizde teyzemin de geldiğini gördüm. Fatih’le Necdet oynuyorlardı. Babam birazdan tabanca vesîkası işlemleri için Merkez’e (Ulubey) gidecek. Arabayı çalıştırdı. Basıp gaza gitti.

Köye çalışmaya gelmiştik. Boş durma şansımız yoktu. Yemeğin peşinden harmanın başına çıktık. Başladık kazma kazmaya. Bir yandan da kemre dağıtıyor toprakla karıyorduk. Radyo da, akasya ağacında asılıydı. Arada ona eşlik etmeyi de ihmâl etmiyorduk. Öğle yemeğine yakın harmanın çimeninde biraz oynadık. Yemekten sonra kaldığımız yerden işimize devam ettik.

Yine radyo çalıyor; Bâzen Meteoroloji, bâzen Ankara

Kazmalar kazarken, Patateslerde açıyordu yara…

                        *

Annem kâh kazma kazar, Kâh eve gider bâzen

Yemeklere bir bakar; Yine işe döner hemen…”

2 erkek, 5 kız olmak üzere 7 kardeşiz. Hep bir aradayız. Büyükler de bize yardım ediyor. Küçükler, gidip çeşmeden su alıp geliyorlar bize, dağıtıyorlar. Sonra oyun oyun oynuyorlar. Hep bir arada, yorgun-argın ama cıvıl cıvıl günler. biz günlüğe devâm edelim:

“Çalıştım, çalıştım; ellerim patladı

Ayaklarıma toprak dolu, acıyor; sanki çatladı!

Ne de olsa hamlık var. omuzlarım, adelelerim acıyor. Hep beraber çalışıyoruz; kimimiz kazıyor, kimimiz kemre taşıyor, kimimiz onları birbirine katıyoruz.

Derken akşama doğru babam geldi

Yine de işleri beğenmedi…

Bu nasıl kazma kazış toprak dönmemiş?

Otlar yine meydanda, çayır sönmemiş!

Kemre iyi dağılmamış, top top duruyor

Mısır tâneleri meydanlarda kuruyor!

Bir de dal kırdığımız ya da yaraladığımız yerler olmuş ki, babamın en hassas olduğu şey! Zâten bütün çabalar dallar için değil miydi? Her neyse, hep birlikte noksanlarımızı telâfi ettikten sonra, kazma, kürek ne varsa toplayıp eve yöneldik. Eve varır-varmaz da üst-baş değişikliği başladı.

Arabaya binerek, Çarşıya koyulduk

Doğrusu bugün, Pek de yorulduk!

İşte böyle geçti gün; akşam da misâfirler geldi

Şiirdi, yazıydı derken, işte uykum geldi…”  24Nîsan 1973,Salı

            O zaman ki defterlerden, 4’lü mısrâları 2’li yapmak gibi çok az değişikliklerle aldığım bu hâtıra kırıntıları, yıllar sonra bana da enteresan geldi. Sizlerin de ilgisini çekeceğini umarak buraya aldım.

            Böylelikle, sizleri de çocukluğunuzun o saf, duru günlerine götürebilmişsem ne mutlu bana! Hepinizi, o çağlarımızda verdiğimiz selâmların tâzelik ve heyecânıyla selâmlıyor, cümleye sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

23.04.2010


Mar`12
26
ORDUYA İLÂHİYÂT YAKIŞIR
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORDU’YA İLÂHİYÂT YAKIŞIR!

Sizce de öyle değil mi sevgili okurlar? Siz söyleyin; yakışmaz mı?

Her şey yakışıyor bu şehre de İLÂHİYÂT neden yakışmasın ki?

Güzel Ordu isminin yanına İlâhiyât ismi çok güzel düşüyor inanın!

Hem, neyimiz eksik? Yerimiz mi yok, yurdumuz mu, imkânımız mı?

Rabbim neyi esirgemiş ki şu güzeller güzeli, verimli memleketten?

Gücümüz-kuvvetimiz mi yok; insanımız mı, irfanımız mı, iz’anımız mı?

Yoksa îmânımız mı? Biz o kadar zayıf mıyız? Hayır, aslâ! Arzedeyim:

Ordu Müftülüğümüzün, geçtiğimiz Çarşambalar arası 8 gün devâm eden,

BÖLGE YATILI KUR’AN KURSU yararına düzenlediği son KERMES

bizler ve tüm halkımız için yepyeni bakış ve ümitlerin kaynağı oldu.

İşte böyle, insanlarımıza güzel hedefler gösterilip öncülük edilince, nelerin

yapılabileceği noktasında yeni fikir, proje ve arayışların kıvılcımı oldu.

Ve, “Ey öndekiler, suç sizde, bu millet büyük, siz nerdesiniz?” dedirtti!

O kermesin, maddî gelirden çok mânevî katkısı oldu bize ve şehrimize.

Arı kovanı misâli gece-gündüz çabalayan hocahanımlar ve öğrencileri kadar

diğer personellerin fedâkârâne gayretleri de gözden kaçacak gibi değildi.

3 liralık hizmet alıp 50 lira ödeyenler vardı müftülük yetkililerinden.

Belki inanmayacaksınız ama benzerlerine ben de çok şâhit oldum.

Öylesine bir gönül seferberliği söz konusuydu. Bereketi de ona göre oldu.

* * *

Değerli dostlar! Ordu Üniversitesi’nde öğrenci sayısı 10 bine yaklaştı.

Bir sürü bölüm, birim ve kulüpten sonra 6 YENİ BÖLÜM’den söz ediliyor.

2010 ORDU ÜNİVERSİTESİ İÇİN ATAK YILI OLACAK deniliyor.

Bir gün bir de bakmışsınız, İLÂHİYÂT FAKÜLTESİ açılıvermiş Ordu’ya! 

BÖLGE KUR’AN KURSU’nun temelinin atıldığı o güzel bahar gününde,

ODÜ’nün sırtını yasladığı tepelerin, bakınca şehri kucaklayan bir noktasında

bir yerlerde böyle hayâller kurdum Ordumun ve yurdumun geleceğine dâir.  

Biri arsa bağışlamış, biri yapımını üstlenmiş. Bir yerlerde bir şeyler olmuş!

Vatandaş coşmuş, VEKİLLER koşmuş! Ya da vekiller coşmuş, vatandaş koşmuş!

* * *

Olamaz mı? Neden olmasın?! Olur, olacak ve de olmalı! Hem de gecikmeden!

 

Bu iş kime düşüyorsa başlasın işe. İhtiyâç nispetinde vebâl de son derece büyük!

Ordu ülkenin orta yeri, bölgenin de. Ortadaki Kuzey-Güney yolunun bir tarafıyız.

Samsun’da, Sivas’ta, Rize’de var en yakın olarak. Trabzon ve Giresun’da yok.

Sâhil boyu bâzı büyük ilçeler de tâlip olabilir böylesi güzel bir projeye.

Her anlamda en müsâit ve şanslı olan biziz. Ancak, erken davranmalıyız.

Bunu sâdece bir din görevlisi ihtiyâcı olarak görmemeli. Din her şeydir.

Toplumdur. Onun rûhu, kültürü, târihidir. Ahlâkı, sanatı; edebi, edebiyâtıdır.

İlâhiyât Fakülteleri, Profesör vs. Hocaları, öğretim elemanları ve tüm ekipmanı,

enstitüleri, akademileri, konferans salonları, kütüphâne, atölye, arşiv, şadırvan,

câmi, minâre vs. tüm bölüm ve birimleriyle güzel bir külliye olarak, bulunduğu

yer için başlıbaşına bir ilim-irfan-kültür ocağı, gerçek bir ışık kaynağıdır.

Gitgide yalnızlaşan insanlık ve büyüdükçe tedirginleşen şehir hayâtımız,

âilemiz, çocuklarımız ve de geleceğimiz için her anlamda bir gerekliliktir.

Tabiî, mâcerâlı ve bol filimli değil de olumlu, ılımlı, ilimli bir hayât istiyorsak.

Asıl ve en önemlisi, kendimizin ve çocuklarımızın ebediyetini düşünüyorsak…

* * *

Sevgili dostlar, Güzel ORDU için görülen bu GÜZEL rüyâya ne dersiniz?

Elbette ki güzel buluyor, güzele yoruyor ve ÂMİN diyorsunuz. Öyleyse,

İNŞÂLLÂH diyor, MÂŞÂLLÂH diyeceğimiz günleri de görmeyi diliyoruz.

            Bu yazdıklarımız, etkilisiyle-yetkilisiyle tüm ilgililere,

vekillerimize ve de tüm asillere, hepimize bir arzuhâl olsun.

Gönüllerimiz cumâ neşvesiyle, ufuklarımız ilim şûlesiyle,

hayâtımız ve de memâtımız îmân neşesiyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.04.2010


Mar`12
26
SİZİN DE DİKİLİ GONCANIZ OLSUN
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

SİZİN DE DİKİLİ “GONCA”NIZ OLSUN!

Bu ayın ilk hafta sonu çocuklarla köye gittik geç vakitte de olsa. Bahânesi fidanlardı. Zâten her bahar yapıyoruz bunu genellikle. Küçük oğluma aldığım GONCA DERGİSİ bu işi çabuklaştırmamıza vesîle teşkil etti. Ayrıca 5-6 tâne daha meyve fidanı ilâve ettik. Ancak, baktık ki, derginin verdiği çam fidanı çok küçük. Onu geri getirip balkondaki saksıya diktik. Biraz büyüyünce köye taşırız diye düşündük. Çünkü bu hâliyle otların arasında telef olması muhtemel. Etrafını çevirecek kadar da kalamazdık. Dedik ya geç vakit gittik diye.

Şimdi artık böyle. Köyle bağlantılar şimdilik pamuk ipliği. Gelecekte nasıl olur, bilemeyiz. Ancak bu hızla giderse çarşı 20 yıla kalmaz bizim oralara kadar genişler zâten, her hâlde.

İnsanın dikili ağacı olması güzel. Geçen hafta sonu tekrar köye gittiğimizde çocuklar çise, yağmur demiyor; doğruca o diktiğimiz fidanın yanına koşuyorlar. Acabâ tutmuş mu diye merak ediyorlar. Elhâmdülillâh, hepsi de tutmuş. Yûsuf, şehirdeki fidanı da yakından tâkip ediyor. Kendine âit dergi verdiği için sâhiplendi.

Ne yalan söyleyeyim; ben de onlar gibiyim. Babamlar hacca gittiğinde satın alıp etrafa diktiğim park bitkileri ve meyve fidanları köye varınca ilk kolaçan ettiğim şeyler oluyor daha evin kapısını açmadan. El emeği, göz nûru ayrı şey demekki!

Sanırım bizim gibi çocuklarda da bu merak bundan sonra böyle sürüp gidecektir. Bu anlamda GONCA DERGİSİ çok güzel bir iş yapıyor. Çünkü fidanlar, topraktan çok gönüllerde yer edip yeşeriyor her şeyden önce. Dergi mensuplarını tebrik ediyor, sizleri de bu ay bir dergi alarak, çocuklarınızın gönlünde goncalar açmasına, topraklarınızın da yeşillenmesine katkıda bulunmanızı tavsiye ediyorum.

Âcizâne, geçen hafta 2. bir GONCA DERGİSİ daha aldım. Onu da, denk gelen bir arkadaşla İngiltere’deki yeğenime gönderdim. Ancak, çoktan dikilmiş olması gereken fidan, yanardağın kül bulutları dolayısıyle İstanbul’da beklemede. Götürecek olan delikanlı bekleme müddetini geçirmek üzere tekrar Ordu’ya geri gelmiş. Nasîbi varsa o fidan da yeşerir. Güzel işlerin niyeti bile güzel, istenilen sonuç elde edilemese bile.

Geçen gün bizim dükkânda konuşuluyordu. Eskiden kaşlar, bayırlar hep çıplakmış. Hele meyve ağacı hiç yok gibiymiş. Ondan dolayı meyve hırsızlıkları çok olurmuş. Şimdi ise tutku hâlinde fidancılık. Sektörleşti hattâ. Ama meyvelerde, sebzelerde eski tadlar yok; orası ayrı mesele.

Sevgili okurlar; Çocuk dergileri arasında özgün çizgisini yıllardır devam ettiren Gonca Dergisi’nin kampanyasına Çevre ve Orman Bakanlığı yüz bin fidanla katkı sağladı. Gonca okurları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da büyük önem verdiği ağaçlandırma kampanyasına yüz bin fidanla katılmış olacak.

Ben derim ki, bizler de ilgisiz kalmayalım bu kampanyaya. Bu hem bizim için iyi, hem çocuklarımız, hem de ülkemiz. İşin bir de uhrevî tarafı var. Efendimiz (SAV) buyuruyorlar ki;

“Bir Müslüman ekin eker, ağaç diker de onların tane ve meyvelerinden kuş, insan ve hayvan yerse, bunlar o Müslüman için sadaka olur.” Bûhârî-Müslim

“Kıyâmet kopacak bile olsa, elinizde ağaç fidanı varsa hemen dikin.” Buhârî-A.b.Hanbel

Öyleyse, ne duruyoruz? Haydin GONCA’ya, haydin bağlarımızı, bahçelerimizi, cümle illerimizi ve de gönüllerimizi yeşertmeye… Aynı zamanda bestesi de bulunan KÜÇÜĞÜN DUÂSI şiirinde dediğimiz gibi;

Güllerden isteriz dermek

Buket buket sana vermek

Öteye de bahçe kurmak

Suna suna Ey Allâhım!...

Rabbimiz bu duygular ve çabalar üzere yaşayıp, lütfûyla,

her iki dünyâsını da güzelleştirebilenlerden eylesin bizleri ves’selâm..

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.04.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 73 74 75 76 77 [78] 79 80 81 82 83 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4591)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...