Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4609100
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.69.7.226
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Son Eklenen Bloglar

Mar`12
25
ÇOK GÜZEL ŞEYLER NEREDE?
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

Sevgili okuyucular. Şu sıra “yaşamak çok güzel şey doğrusu.”
Özellikle de bizler, sizler, yâni Ordulular için. Neden mi?
“Teleferik, teleferik; teleferik de teleferik!” deyip-duruyorduk.
Nihâyet iktidar-muhâlefet herkesler katıldı ve de temeller atıldı.
Düşünün bir kere; kaç vilâyetimiz var böyle müsâit ve şanslı?
Bu, Ordu’da dönüşüm sağlayacak, çağ açacak stratejik bir proje!
Belki geç oldu ama, güç olmayacak; ve de belki de en güzeli olacak!
Altı ay sonra –inşâllâh- tellere binip Boztepe ellere kanatlanacağız!
Hükümet te uçuracak bizi, üst üste gelen beyânâtlara bakılırsa.
Geçen hafta M.Hilmi GÜLER vekilimiz, OR-Gİ müjdeleri sundu.
Enwer YILMAZ  vekilimiz durur mu; o da bu hafta, dün eyitti:
“HAVAALANININ KURDELESİNİ BİZ KESECEĞİZ!”
Hamarat vekilden ÜNYE-AKKUŞ-NİKSAR Duble yol müjdesi.
Tüm yollar son sürat; havada değil karada da uçacağız evelallâh.
Demokratik Açılım ve de hizmet tür ve renklerinde saçılım da o biçim.
Hem çalışma, hem kazanma, hem değerlendirme; kısaca hayat o biçim!
Atilla ÖZTÜRK: “Ordu Devlet Hastânesi her geçen gün büyüyor.”
FORTİS’ten promasyon: Ordu Sosyâl Hizmetlere iki araç takviyesi
Serwet ŞAHİN: “Sorunların, sonuna kadar tâkipçisi olacağız!”
Vekiller başta olmak üzere, başkanlar, herkes hizmet yarışında.
“Kırgızlar ve Gagavuzlar Nevruz için Ordu’da.” diye bir haber. 
Nevruz, yeni gün, yâni bahar, yâni yenilik, tâzelik, heyecan demek!
Ziyâret güzel bir tevâfuk! Onlar da coşkumuzun bir parçası oldu sanki.
Ne demişler; “Mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır!” İşte bu, tam da o!
Bir de e-mail adresime Melih Cevdet ANDAY’ın şu şiiri düşmez mi?
Hem de yurt dışından geliyor. Başlık ve şâirini biz bulup ilâve ettik:
                 ÇOK GÜZEL ŞEY
               Yaşamak güzel şey doğrusu
               Üstelik hava da güzelse
               Hele gücün kuvvetin yerindeyse
               Elin ekmek tutmuşsa bir de
               Hele tertemizse gönlün
               Hele kar gibiyse alnın
               Yani kendinden korkmuyorsan
               Kimseden korkmuyorsan dünyada
               Dostuna güveniyorsan
               İyi günler bekliyorsan hele
               İyi günlere inanıyorsan
               Üstelik hava da güzelse
               Yaşamak güzel şey
               Çok güzel şey doğrusu.
Bu şiir tüm yazımızın da ilhâm kaynağı oldu. Gerçekten, arı, duru; 
hayât gerçeğini yalın bir dille anlatan güzel ve temiz kokulu bir şiir.
Hayatın güzelliğinin insanın kendi içinden kaynaklandığını vurguluyor.
İnsanın içi bozuksa güzele bile güzel bakamaz. Gözlük çok çok önemli.
Çok sevdim bu şiiri. Gönderen kardeşimizden Allâh râzı olsun. Bunu, 
sizlerle paylaşmak da ayrı bir güzel. Hem de “ÇOK GÜZEL ŞEY!”
Mâdem, şiire uğradık, kendimizden de birkaç mısrâ konduralım.
Yukardan alınabilecek mesajları biraz daha dobraca dile getiriyor.
Hem işin o tarafını da unutmayalım. Güzel güzel yaşayalım, ama;
bunu yaparken bu güzelliklerin sonsuz güzelliğin örnekleri olduğunu,
hem unutmayalım, hem de gereklerini yapalım. İşte şiir, bir dörtlük:

BAĞ-BÂR

Dünyâ bir çarşı-pazar; kârı sorarlar sana

Neler götürüyorsun; bârı sorarlar sana

Söyle, niçin yaşadın; neyin peşinden koştun?

Bağlandığın güzeli, yârı sorarlar sana!...

Bu gün konuya esprili bir dille girdiğimize bakmayın. 
Anlatmaya çalıştığımız konular gerçekten güzel ve ciddî konular.
Herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Geleceğin Ordu’su
Çok daha güzel bir Ordu olacak, buna inanıyorum.
ÇOK GÜZEL ŞEY şiirini içinizde hissederek bir daha okuyun.
Güzelliği içinizde hissedecek ve orada varsa; bulacaksınız!
Güzel bakmayı bilelim ki, güzel görme şans ve hakkımız olsun!

Kendinizi yoklayın ve bu açıyla her şeye yeniden bakın ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

23.03.2010


Mar`12
25
ÇEBİDEN ÇELEBİYE BİYOGRAFİLER
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ÇEBİ’DEN ÇELEBİ’YE BİYOGRAFİLER

Bu gün aktüaliteden biraz uzaklaşıp yerel târih ve kültür ekseninde dolaşacağız. Aslına bakarsanız böyle söylemek, aktüaliteyle kültürü birbirinden ayrıymış gibi ele almak son derece yanlış. Çünkü, netîcede söz konusu tüm bu çabalar, aktüalite dediğimiz şeylerin hepsi, aynı zamanda kültürel gelişim için değil mi?

En kestirmeden ve en aktüel, dolayısıyla en çarpıcı bir biçimde ifâde etmek gerekirse, insan olarak, medeniyet olarak, ahlâk olarak bir yerlere gelemedikten, bu anlamda yükselemedikten sonra, Teleferikle Boztepe’ye çıkmanın ötesinde, füzeler yapıp uzaylara çıksak ne olur ki?!

Gelelim konumuza. Biyografi kısaca “hayât hikâyesi” olarak ifâde ediliyor. Biraz açmak gerekirse; isim yapmış, hayat çizgisi ve başarılarıyla kamuoyuna mâlolmuş kişilerin hayatlarını her yönüyle ve bütünüyle anlatan yazı ve kitaplara biyografi denir. Bu anlatım işi, kişinin kendisi tarafından bizzat yapılırsa, buna da otobiyografi denilir.

Ordumuz’da böyle kişiler var mı, ya da biyografisi yazılanlar var mı?

Elbetteki var. Ordu yazı ve kültür târihinde, tâkip edebildiğim kadarıyla ilk biyografik eseri İl Kültür-Turizm eski müdürümüz Muzaffer GÜNAY Bey kaleme aldı. Zamanın Belediye Başkanı Fikret TÜRKYILMAZ Bey’in destekleriyle 2003’de İstanbul’da basılan Araştırmacı-Yazar SITKI ÇEBİ adlı kitap, bu noktada bir çığır teşkîl etti. Roman dalında da bu anlamda bir ilkin sâhibi olan Muzaffer Bey’in, Merhum Üstad Sıtkı ÇEBİ ile ilgili bu güzel eseri, gün geçtikçe daha da kıymet kazanıyor. Geleceğin kaynak kitapları arasındaki yerini çoktan aldı bile.

2. sırada Uğurcan ATAOĞLU’nun DEDEM MEHMET RIFAT adlı kitabı geliyor. O da, baskı kalite ve tekniği, fotoğrafları, orijinâl tablolar ve tıpkıbasımlarıyla raflarımızdaki yerine kuruldu. Bu kitapla ve muhtevâsıyla ilgili, yayınlandığı günlerde köşemizde çeşitli değerlendirmeler yapmıştık.

Gelelim, bu konuya girmemize sebep teşkil eden 3. kitaba;

şehirde bir gökkuşağı: Fahri ÇELEBİ - Yazar: İbrâhim DİZMAN

Elimizdeki kitap, Birinci Basım: Nisan 2009, Samsun.

Kitabı elinde gördüğüm Beyefendi Ağabey, hemen;

- Bu kitap tam sana göre. Önce senin okumana müsâde edebilirim!” dedi.

Tahmin ettiği gibi; memnûniyetle kâbul ettim. Kitap, yazarından imzalı;

“Çok değerli Yılmaz Gündoğdu Kardeşime… 01.01.2010, Fahri Çelebi.

Ordu’da şu an piyasada mevcut bu üç biyografi kitabının yazarlarını tebrik ediyor, yenileri için örnek teşkîl etmesini diliyorum.

Biyografileri okuduğumuzda bir hayâta neler sığdırılabileceğini görüyoruz en azından. Diğer yandan, bir de bakıyoruz ki, ömürler ne kadar uzun olsa da, çok heyecanlı dönemler yaşansa da her kes varıp, artık geriye dönüşün mümkün olmadığı bir yerlerde kala kalıyor.

Konumuzu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’in(SAV) hayâtımızı da memâtımızı da kuşatan ve de en güzeliyle anlamlandıran, hepimizin, bir işe koyulacağı zaman mutlakâ göz önünde bulundurmamız gereken şu mübârek sözüyle bağlayalım:      

“İslâm`da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından da hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm`da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günâhı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayrılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” (Müslim, Zekât 69. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 64.)

Hayırlı çığır açanlara, güzel çalışmalar yaparak hayâtını adım adım iyiliklerle dolduranlara; geriye dönüp baktığı noktada, çağrılarından, çığrılarından ve de çığırlarından hicap duymayanlara ne mutlu ves’selâm...


ORDU HAYAT GAZETESİ

22.03.2010


Mar`12
25
YENİ ŞEHİR, YENİ MAHALLE..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

YENİ ŞEHİR, YENİ MAHALLE…

Öteden beri hep hayâl ve hattâ bir türlü yapılmamasına hayret ettiğim, Ordu’yu ve hattâ bu bölgeyi çok yakından ilgilendiren, Karadeniz’in en büyük turistik projesi olarak nitelendirmenin abartı olmayacağı BOZTEPE TELEFERİK mega projesinin temeli nihâyet  atıldı. Hayırlı olsun. Bizzat başkanın açıklamasına göre, 6 ayda, yâni Eylül’de bitirilecek. Karar verildi, temel atıldı ya; gerisi o kadar önemli değil.

Takvim yaprakları 20 Mart 2010 Cumartesi yazıyordu. Ordumuz’u yepyeni bir şehir çehresine büründürecek, semt semt, mahalle mahalle baştan başa etkileyecek önemli bir adımın atıldığı bu târihî günü bize gösteren Rabbimize sonsuz şükürler olsun.

BURSA-ORDU

Her Bursa’ya gidişimde hayıflanırdım. Ordu’nun Boztepesi de en az ULUDAĞ kadar elverişliydi teleferik için çünkü. Belki de Ordu’ya, doğal yerleşim sahası îtibârıyle daha da şık düşebilecekti. Bu proje Ordu’yu, Bursa’dan sonra 2. şehir yapacaktı sonuçta. Çünkü, teleferiğin en çok yakışabileceği bir başka şehir daha düşünemiyorum. Meselâ, Samsun bizden önce davrandı ama, teleferiğin kim farkında? Çünkü, oradaki zoraki bir projeydi bana göre. Lunapark aksesuarı gibi bir şey. Ama, Ordu’daki için aynı şey söylenebilir mi? Göreceksiniz, eğer hakîkâten güzel bir proje olarak gerçekleşebilirse, bu, Karadeniz’de olduğu kadar, Türkiye’de de yıldız şehirlerden biri yapacak Ordumuz’u.

ORDU-CEZÂYİR

Sonra, öğretmen olarak görev yaptığımız yıllarda, 89-90 dönemini Cezâyir’de geçirmiştim. Staj görmek üzere bakanlıkça gönderildiğimiz 5 Türk arkadaş olarak Cezâyir’in bir-çok şehri yanında, Tûnus ve FAS’ı da genel hatlarıyla görme imkânımız olmuştu. Kuzey Afrika genelde düz olduğu için, şehirler hemen hemen dağ ya da tepe eteklerine kurulmuşlardı. Ve hemen hepsinin de teleferiği mevcûttu. Oralara göre daha gelişmiş olarak gördüğümüz ülkemizde, hele bu anlamda çok müsâit olan Ordumuzda bunu görmemek en azından bir gafletin ya da ihmâlkârlığın ifâdesi gibi gözüküyordu bize.

Ancak, bu günlere geldiğimizde, Ordu için, böylesine önemsenen ve asırlara hitap edecek bir eserin proje alternatifleri çok olmalı, çok tartışılmalı, en geniş çerçevede en güzelinin arayışı içerisinde olunmalıydı. Taşıdığımız hassâsiyet bundandı ve şu veyâ bu şekilde geldiğimiz noktada yaşadığımız heyecan da bu yüzden. Başkan Seyit TORUN Bey, “Çok araştırdık, çok inceledik.” diyor. O zaman problem yok. Burada, karar mevkiindekilerin beğenilerini benimsemekten ve de estetik öngörülerine güvenmekten başka seçeneğimiz yok. Bence, bu anlamdaki hassâsiyetlerin hepsi de güzeldi. Çünkü, kimse çıkar peşinde değildi. Hepsi de, -güzel sıfatıyla yan yana çok güzel yakışan- Ordu’nun güzelliği içindi.

BİRLİK-DİRLİK

Temel atma törenine DSP Genel Başkanı Masum TÜRKER, DSP İstanbul Milletvekilleri Ayşe Jale AĞIRBAŞ, Hüseyin MERT, AK Parti Ordu Milletvekili Enver YILMAZ,  Vali Yardımcısı Mustafa İMAMOĞLU,  Garnizon Komutanı J. Albay Celal ÇÜREK, İller Bankası Samsun Bölge Müdürü Murat AYBEK ile İl Müftü Vekili Kemâl MENCELOĞLU, diğer protokol mensupları, siyasi parti temsilcileri ve binlerce Ordulu katıldı.

Ve, iktidarıyle muhâlefetiyle, siviliyle askeriyle, âmiri memuruyla, köylüsü şehirlisiyle her kes oradaydı. Butonu tutan eller sağdan sola, güneyden kuzeye hepimizin elleriydi. Çünkü o hepimizin özlemiydi. Bu Besmele’den 6 ay sonra inşâllâh hep birlikte duâsını da göreceğiz. İşte asıl o zaman düşlerimiz Boztepe’ye, başlarımız göğe erecek!

Tüm emeği geçenlerden Hak Celle râzı olsun. Milleti-memleketi hâlisâne hizmetlerle madden yükseltmeye çalışanlara Rabbim mânen yükselmeler ve de âlî derece ufuklarını ihsân eylesin. İşiniz âsân, yolunuz ve bahtınız açık olsun. Vira BİSMİLLÂH. Hadi kolay gele!..

YENİ MAHALLE

Ordu’nun gündemine eş, bizim de gazete olarak gündemimizde, bir de taşınma vardı. Gün boyu koşuşturmayla geçti. Vinçlerle, devâsâ camlarla, çerçevelerle, gazete, matbaa makine, aksesuar ve levâzımâtıyla uğraşıp durduk. Tonluk malzemelerin nakli kolay değil. Allâh yardım etti. Gazete yönetici ve personeli omuz omuza, yardımcı arkadaşların da katkılarıyla berâber kolaylıkla başardık. İşlemi kazâsız, belâsız netîcelendirdik elhamdülillâh. İnşâllâh yeni yerimiz, okuyucularımızla birlikte, daha güzel hizmetlere muvaffakiyet yolunun önemli bir merhalesi olacak. Burada, şu veyâ bu şekilde katkıda bulunanlar ve tüm emeği geçenlere teşekkürü bir borç biliyoruz.

TELEFERİK tekrar hayırlı olsun. Gazetemizin YeniMahalle Kahraman SAĞRA Cad.74/B adresi hayırlı olsun. Rabbim tamâmına erdirsin. Atılan tüm adımları Ordumuz ve de yurdumuz; kendimiz, neslimiz ve de şehrimiz için hayırlı, ya da hayırlara tebdîl eylesin…

Evet sevgili okuyucular; mevsim Bahar. Günlerden pazartesi. Havalar güzel.

Bunun yanında, fındık fiyatlarında da sürpriz denilecek iyileşmeler var.

Ne zamandır beklenen dönüm paraları da bu hafta ödenmeye başlanacak!

Sonuçta bu sıra görüntüde hep iyilikler, güzellikler var gibi!

Hani ne derler;DAHA NE OLSUN? BUNDAN İYİSİ CAN SAĞLIĞI!..

Biz de; “tüm haftalarımızın en az böyle olması dileğiyle” diyoruz ves’selâm!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

21.03.2010


Mar`12
25
CUMÂ, CUMARTESİ, PAZAR..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

CUMÂ, CUMARTESİ, PAZAR…

Dün sabah havadaki güneşi fırsat bilerek şöyle bir turladım Köprübaşı’ya kadar. Yine de göründüğü gibi değildi havalar. Güneşde yürürsen yaz, gölgeli tarafa geçersen kış! Ne de olsa aylardan mart! Bu mevsimde yola çıkan bunu bilecek; ona göre yola çıkacak. Elbetteki her mevsimin, her ayın, her günün birbirinden farkı olacak ki adlarının hakkını versinler!

Gazete artık YeniMahalle’de, yeni yerinde yâni. İş yerimize daha yakın. Utku Acun İÖO ile OTOGAR arası bir yerde; KAHRAMAN SAĞRA Caddesi’ndeyiz. Önce oraya bir uğradım. Çalışanlara, “HAYIRLI OLSUN” dedim, sonra da, “HOŞGELDİK!” dedim. Burası daha ferah, bize ve insanlara, hem de piyasaya daha yakın. Ordu Hayat’ın çizgisinde bir adım daha ileriyi ifâde eden bir yerdeyiz. İnşâllâh sizlerin de duâ ve katkılarıyla daha da güzel şeyler olacak. Bakacağız, göreceğiz. Sevinçliyiz, mutluyuz.

 Gazeteden sonra Mustafa ÖZATA Bey Kardeş’e kadar yürüdüm. Ayaküstü biraz hasb-ihâlden sonra, ille de “çay” dedi. Namazdan bu yana epey çaylanmıştım ama, yine de dayanamadım; cumâ dedim, bayram dedim, muhabbet dedim, tamam dedim. Zâten canıma minnet lâkin, bir yandan fazla vaktini almak istemiyorum. Öbür yandan, gazeteyle ilgili düşüncelerine can atıyorum. Onun mütâlaaları benim için çok önemli çünkü. Öteden beri onun duygu ve düşüncelerine değer veririm. İkimizin en belirgin kesiştiği nokta gazete, kitap, dergi hastalığı. Onun da benim gibi yayınları evden dışarılara taşar. Bu hâle, bizim evdekiler olduğu gibi, onun evindekiler de mutlakâ şaşar! Merdiven altlarına, balkonlara, bodrumlara, çatılara doğru uzar gider çünkü kitaplıkların yedekleri!

Geçen gün eski gazete, dergi, kitap arşivlerini evirip-çevirirken, Mustafa ÖZATA’nın Millî Gençlik Vakfı Ordu Şûbe Başkanı iken düzenlenen bir şiir yarışmasıyla ilgili dökümanlar geçti elime. Bizim de jüri olarak imzamız var faaliyetin altında. Hey gidi günler dedim! Sen ol da deme! Ne heyecanlı günlerdi onlar! Şimdi zar-zor hatırlıyoruz. Demek ki, biz de bayağı km. katetmişiz hayat yolculuğunda.

İşte şu an tam burada; o zamanlar çok moda olan bir mûsıkî parçası kırık plâk gibi takıldı zihnime, beynimde çınlayıp duruyor: “Bir garip yolcuyum hayat yolunda…”

Evet Mustafa Kardeş, “bir garip yolcuyuz hayat yolunda…” Ve sevgili okuyucular; “hepimiz, hepimiz yolcuyuz!” 

Hele Mustafa Kardeş’in o günleri var ya; o hepimizden heyecanlıydı. O zamanlar kamera vs. teknik donanımları da onda görüyorduk. Hattâ, bir defâsında, sene  80’li yılların sonu olacak; bana ilâhiler okutup kameraya kaydetmişti. O zamanlar için çok nâdir bir şeydi bu. O zamanlar Akkuş’da çalışıyordum. Bilmem o cihazlar şimdi duruyor mu? Dursa bile, onları değerlendirecek video var mı? Varsa, çalışıyor mu? Çünkü şimdi dijitâl devri. Teknolojiyle yarışmak zor. Bir adım gerisi demode!

Mustafa Kardeş, her ne kadar kendi haftada bir bile yazmasa da, benden “her gün ve de yerel” yazmamı istiyor. “İlgiyle bekliyorum ve de okuyorum” diyor. Ben de istiyorum ama her zaman olamayabiliyor. Duygu, düşünce, hâtıra ve cümle birikimlerimizi sizlerle paylaşmak, dertleşmek istiyorum. İnşâllâh deyip, devâmını bir başka zamana erteleyerek teşekkürlerle ayrılıyorum.

Cumâ’ya bir saat var. İmam-Hatip Lisesi Câmii’nin avlusu iğne atsan yere düşmüyor. Abdesthânede, her musluğun önünde 5’er, 10’ar sıra var. Hem ziyâret olsun diye abdesti okulda alıyorum. Oradan da MUHARREM CÂMİİ’ne geçiyorum. Çok güzel bir câmi. Hârun Hoca da görevini seven bir arkadaş. Her açıdan sıcak bir ortam. Mezarlık yanı olması hasebiyle ve ağaçların kattığı manzarayla berâber uhrevî bir havası var.

 Ancak orada da sıkışıklık var. Sık sık anonslar yapılıyor ileriye yaklaşılması için. Altlı üslü hâle gelen câminin yetersizliği, bu insanlar daha önce nasıl sığıyorlardı sorusunu getiriyor akla. Ordu’da câmisizlik her yerde maal’esef.

Namazdan sonra iş yerindeyim, Kâzım SERDAROĞLU Amca gelmiş. “Yazıların güzel ama kısa yaz!” diyor. Türkiye Gazetesi’nden Yılmaz ÖZTUNA örneğini gösteriyor. Verdiği kıstas da ilginç: “Yazı, akıl başka yere geçmeden bitsin!” Babam da öyle diyor. Bu konuda ilk isteğin sâhibi annemdi. Ama, ünlü bir yazarın dediği gibi; “Kısa yazacak kadar bol zamanım yok!” Ben tamâmen öyle demiyorum; kısa da yazsam, uzun da yazsam kolay yazamıyorum çünkü. Çok zamanımı alıyor. Bâzen bir başlık bile insanın yazıdan daha çok zamanını alabiliyor. Hattâ günler sonra; “şu yazının başlığı şöyle olsaydı daha iyi olurdu” denilebiliyor! Durum bu!

Söylemeye unuttum, gazetenin büro bölümü taşındı. Elektrik ve telefon bağlantıları tamamlandı. Ağır kısım olan matbaa makinası da bu gün taşınarak işlem tamamlanacak. Gazeteniz artık size daha yakın ve müsâit bir yerde ve daha geniş. Her zaman bekleriz.

Son olarak, Ordu târihinde bir ilk ve dönüm noktası olan TELEFERİK projesinin temeli de bugün atılıyor. Projenin nerede ve nasıl gerçekleştirileceğini her ne kadar kamuoyu yeterince tartışmadıysa da, sonuç olarak Ordu’nun güzelliğine halel getirmeyecek, bağrına bir inci gerdanlık gibi yakışacak uygun bir eser olarak sonuçlanmasına duacıyız. Netîcede biz bu şehirliyiz ve tüm hassâsiyetlerimiz Ordumuz’un iyiliği ve de güzelliği adınadır.

Cumâ, Cumartesi derken; yarın Pazar. Ömür gidiyor azar azar…

O an gelince; her kim, nerde ve ne olsan, ne yazar; ves’selâm?!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.03.2010


Mar`12
25
IŞIK ve SES
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

IŞIK ve SES

Işık nedir, ses ne? Veyâ, her ikisi de ne değildir? Neyse, çok felsefeye girmeyelim; bizim hem işimiz değil hem de harcımız! İhtiyâcımız da! Ancak, konuyu şöyle açabiliriz; ışığın olmadığını düşünelim, ya da sesin! Hayat olur mu? Peki, asıl ışık ve asıl ses hangisi acabâ; bizi bu hayâttan öte, sonsuzlukta da yaşatacak?! Onlar hangisi, onlar nerede?

TÜRK EDEBİYATI Dergisi, bu yılın Ocak ayı, 435. sayısında, mîmârîmizin en zarîf sanat eserlerinden minâreleri inceleme konusu yapmış. Daha çok yapısal ve dönemsel olarak işlenmeye tâbî tutulan, Hülyâ ATAKAN’ın kaleme aldığı, IŞIK SAÇAN KULELER: MİNÂRELER başlıklı yazı, ilgililerince okunmaya değer. Minâreleri yükselten ve yücelten terennüm ettiği gerçekler ve hâtıralar, kulaklara ulaştırdığı uyarıcı nağmeler,  dirilten seslerdir elbetteki.

Mâlum, merhum Üstad Necip Fâzıl, CANIM İSTANBUL şiirinin bir yerinde;

“Şahâdet parmağıdır göğe doğru minâre”

diyerek minârenin yeryüzü için ifâde ettiği anlamı en güzel şekliyle vurgular.

Mîmarların, o yöre insanlarının şehâdet parmağı mesâbesinde binbir çeşit ve tarzda minâreler yükselttiği kadar, müezzinler de tevhid, şehâdet ve dâvet eksenli ezanı, ses mîmârîsinin en güzelleriyle asırlar boyu yankılandıragelmişlerdir. Aynı şekilde, kalem ve kelâm erbâbı da yazı ve şiirleriyle minâre ve ezan ekseninde yorumların en güzellerine imzalar atmışlardır.

Şâirlerimiz içerisinde de, sağdan sola her yelpâzede, Nâzım Hikmet başta olmak, Tevfik Fikret de dâhil olmak üzere ezan, minâre ya da câmi çerçevesinde ilham uçurmayan yok gibidir. Yahya Kemâl bu konuda zâten zirveyi işgâl etmektedir.

Ezan

Emr-i bülendsin ey Ezân-ı Muhammedî.
Kâfî değil sadâna Cihân-ı Muhammedî.
Sultan Selim-i Evvel'i râm etmeyip ecel,
Fethetmeliydi âlemi Şân-ı Muhammedî.    

Osmanlının, 3 kıtada, bütün bölgelerde âdetâ cihân-ı âlemle savaştığı günlerde, şâirin Allâh’a yalvarışı da ezan üzerindendir. Çünkü o mânen olduğu kadar, madden de esâretten kurtuluşun, istiklâlin ifâdesidir:

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî,
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî,
Tâ ki, yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Gâlib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın.”

Millî Şâirimiz M.Akif ERSOY da, İstiklâl Marşı’nda hep ezan rûhunu işler. Hattâ bir yerde;

Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli                 

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli                 

diyerek, ezanın özgürlük ve bağımsızlık adına ne anlam ifâde ettiğini zihinlerimize iyice yerleştirir. Bunun etkisiyle olsa gerek, köyümüzü anlattığım EYMÜRNÂME isimli manzum eserimizin bir yerinde, daha çocukluğumda ezanla  ne denli iç içe olduduğumuz kendisini belli eder;

İlk ezanlarımı okudum ağaçlarında

İlk kızaklarımı kaydırdım yamaçlarında

Kısa dalga konserler verdim dal uçlarında

Yine o nağmelerden çalabilecek miyim?

Ezana ilgim bir çocukluk hevesi olarak kalmadı çok şükür. Hep devam etti. Bir mûsıkî, bir özlem, bir tutku olarak. Tâbiri câizse, bu anlamda hem okudum, hem de yazdım! İşte mesleğimin ilk günleri, 80’li yıllardan bir dörtlük:

EZANLAR

Getirir rûhumuzu heyecâna ezanlar

Mâverâdan gelir, can katar câna ezanlar

Kuşatır muştusuyla hasretli gönülleri

Erdirir vuslata bizi cânâna ezanlar…

Tabiî, ezan sâdece bir mûsıkîden ibâret değildir. Her şeyden önce bir çağrıdır; insanlara günde beş vakit bir şeyleri hatırlatan hakîkâtli bir mesajdır. Nereye gitsek, bizi gerçeğe, işin aslına çağıran bir şefkât soluğudur. Yine geçmiş yıllardan bir dörtlük bunu anlatmaya çalışıyor:

ELBİSE

                   Ölümün eli günbegün daha bir dokunuyor

Gelsene artık gelsene; bak ezan okunuyor

Nasıl işlemekteysen, nakışın öyle olur;

Âhiret elbisesi dünyâda dokunuyor!

            Ezanı anlatmaya kelimeler, cümleler, kitaplar yetmez. Bunun farkında olmak da bir nasip işidir. Sevgili okuyucular; şu ezanlar büyük bir nîmet. Onun değerini bilelim. Ev seçerken bile ona yakın yerler seçelim. Eğer, kendimize, çocuğumuza, sevdiklerimize acıyorsak tabiî. Onun mânâsını derinlemesine bir tefekkür et; ne demek istediğimi, ondan ve onun sevgisinden, çağrısından ve gereklerinden mahrum olmanın, ezanda kulağı olmamanın ne anlama geldiğini çok daha iyi anlarsın.

            Cumâlar, ışığı görme, sesi duyma, ulvî çağrıya hep berâber icâbet etme coşkusunun yaşandığı bayram günleridir. Mübârek olsun. Aklınız iz’anda, gözünüz mîzanda, kulağınız ezanda olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

19.03.2010


Toplam 517 Blog, 104 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 78 79 80 81 82 [83] 84 85 86 87 88 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4591)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...